Kahve doğru tüketildiği takdirde insan sağlığı üzerindeki potansiyel faydaları yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.
Çalışmalarda toplam ölüm oranını azalttığı gösterilen kahvenin, bunu antioksidan ve anti-inflamatuar özelliklerinden kaynaklı olabileceği düşünülüyor. Artan kahve tüketimi ile siroz ve karaciğer kanseri (hepatosellüler karsinom, HCC) arasında ters orantılı bir ilişki vardır. Kahvenin yağlı karaciğeri olanlarda iyileştirici rolü ve fibroz progresyonunda koruyucu bir göreve sahiptir. Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Başaranoğlu kahvenin karaciğer üzerindeki olumlu etkileri hakkında bilgi verdi.
Kahvenin karaciğer üzerindeki olumlu etkileri yağlı karaciğer ile sınırlı değildir. Prospektif kohort çalışmaların dahil olduğu epidemiyolojik çalışmalar kahvenin HCC’ye karşı koruyucu etkilerini defalarca göstermiştir. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan multi-etnik prospektif bir kohort çalışmasında incelenen 162,022 hasta arasında kahve içenler ve içmeyenlerdeki HCC geliştirme riskleri karşılaştırılmış. Günde 2-3 fincan kahve içenlerin içmeyenlere oranla HCC geliştirme risklerinin %38 daha düşük, günde 4 fincan ölçüsünde veya daha fazla kahve içenlerin %41 daha düşük olduğu görülmüştür. Ayrıca, kahve içmeyenlerle karşılaştırıldığında günde 2-3 fincan kahve içenlerin kronik karaciğer hastalığından ölüm riski %46 daha düşük, günde 4 kap veya daha fazla içenlerin ise %71 daha düşük bulunmuştur.
Kahvenin karaciğer koruyucu etkileri sadece içindeki kafeine değil, polifenolik fraksiyonuna da bağlı olabilir.
Buna örnek olarak, temel bir kahve polifenolu olan klorojenik asidi gösterebiliriz.. Hayvan deneylerinde kahvenin hepatik yağ akümülasyonuna ek olarak sistemik ve karaciğer oksidatif stresini, karaciğer inflamasyonunu, inflamasyona bağlı protein ve sitokinlerin konsantrasyonlarını ve ekspresyonlarını da azalttığı görülmüştür.
Epidemiyolojik çalışmalarda kahve tüketiminin düşük metabolik sendrom riski ile ilişkili olduğu bulunurken, kahvenin doz-yanıt ilişkisi içinde düşük diyabet riski ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kahve çok güçlü bir antioksidan ve metabolizma hızlandırıcıdır.
Şurup ve krema katılan yeni nesil kahveler içerisinde obezite ve obezite nedenli metabolik kronik hastalıklar (diyabet, kalp damar hastalıkları) riski taşımaktadır. Şurup denilen şey bol miktarda konsantre şeker içerir. Bu şekerin başlıca bileşeni nişasta bazlı şekerdir (nbş, fruktoz şurubu, hfcs). Miktar olarak bir kutu tatlandırılmış içeceğin içerdiği şekerin 2-3 katı şeker olabiliyor. NBŞ’nin özelliği karaciğerde yıkım yerine yağ’a dönüşmesidir. Beyin NBŞ tüketemez, diğer organlarda da yağ olarak depolanır. Rafine şeker, işlenmiş şeker, sanayi tipi şeker, nişasta bazlı şeker, mısır şurubundan elde edilen fruktoz (HFCS) hepsi bu gruptadır.
Diğer taraftan krema ile hazırlanmış bir kahve içerisinde doymuş yağ katılmış demektir. Yani, bir şurup ve krema ile hazırlanmış bir adet kahve içerek bir öğünde alabileceğiniz kalorinin tamamına ulaşmış olabilirsiniz.
Granül kahveler daha ziyade kalitesi düşük ve ucuz Robusta türü kahve çekirdeklerinden yapılırken, Türk kahvesi ve Espresso denilen pahalı ve kalitesi daha yüksek olanlar Arabika cinsi oldukça kaliteli kahve çekirdeklerinden üretilmektedir. Bu nedenle hem sağlık hemde lezzet açısından taze çekim, hafif ve orta kavrulmuş kahveler katkısız hazırlanmalı ve içilmelidir.