Geçtiğimiz günlerde Göklerin Bilgeliği Okulu’nda öğrencilerimizin mezuniyetini kutladık. Bu bana kendi astroloji öğrenme sürecimi anlattı. Kendimi her zaman bir öğrenci olarak görür, amatör heyecanımın kaybolmasına izin vermem. Astroloji öğrenimim de çok uzun yıllara yayıldı.
1983’te astroloji ile ilgili kaynaklar bulmaya çalıştığımda, Gülten Suveren’in yazarlığını yaptığı Burç dergisi vardı. 80’li yılların sonunda ben de bu dergide yazılar yazmaya başlayacaktım. Bir efemerisim bile yoktu. Harita çıkartabilmek için Burç dergisinde yayınlanan haritalardan kendime bir katalog yapmış, oradaki pozisyonlardan bir şeyler çıkartmaya çalışırdım. Ancak tutkulu idim. Üniversite yıllarımda yabancı kaynakları okumaya başladım. Astroloji eğitimim çok uzun sürede pişen bir yemek gibi oldu diyebilirim. Acelem yoktu çünkü astrolog olmayı bile düşünmüyordum, bu fikir ancak bankacılığa başladıktan sonra filizlenmeye başlayacaktı.
Demek istediğim astroloji bilgisi ezbere değil, çok farklı süzgeçlerden geçerek, demlenerek, yıllar içinde kişisel bir senteze vararak edindiğimiz bir bütün oluşturuyor. Önce okuduğunuz kitaplardan, eğitim aldığınız öğretmenin bakış açısından başlıyorsunuz. Halbuki işlenmeyen, pratik edilmeyen bilgi her zaman ham ve kuru kalır. O bilgiyi zamanla işler, geliştirir ve içselleştirerek, kendi simyanızı oluşturursunuz.
Acele etmeyin
Astroloji öğrencilerine önerim aceleci olmamaları ve amatör ruhlarını kaybetmemeleri olacak. Bir yemek bile demlendikten sonra daha lezzetli olur. İki üç aylık, adına yoğunlaştırılmış denerek pazarlanan eğitimlere katılarak ancak kendinize ziyan edebilirsiniz. Zamanla olgunlaşmamış, ham kalmış her şey pişmanlık yaratır. Bu süreçte okumak ve gözlem yapmak çok önemlidir. Önce kendinizden başlar, kendinizi öğrenmeye, keşfetmeye başlarsınız ancak bu aşama oldukça kaprislidir zira belirli bir olgunluk yaşına gelmemiş, özellikle 33-35 yaş öncesinde, kendimizi çok iyi tanımıyor olabiliriz. Dolayısı ile ego yaptığımız, kırılgan yönlerimiz, içsel aceleciliğimiz önümüze bazı engeller getirecektir. Önce tanıdığınız daha sonra hiç tanımadığınız kişilerin haritalarını yorumlaya başlamanız çok yapıcı bir adım olacaktır. Örneğin, bu süreçte ben hiç tanımadığım kişilerin haritalarını yazılı rapor şeklinde anlatır, bunları karşılıksız yapardım. Keşfetmek süreci zaten sizi yeteri kadar besleyecek ve heyecanlandıracaktır.
Kuşkusuz bu süreçte, 90’lı yılların öncesinde daha çok modern astroloji dediğimiz, psikolojik merkezli bir astroloji öğrendikten sonra, astrolojiye bakış açım ve kavrayışım hızla değişime uğradı. Klasik kaynakları, astroloji tarihini daha fazla fark etmeye başladım, dolayısı ile pratiğim de farklı içerikler kazanmaya başladı. Önce Rönesans dönemine, daha sonra daha da geriye giderek Helenistik dönem kaynaklarına yönelmeye başladım.
Adeta yeni bir doğuş yaşıyordum. Bu süreçte, 2003-2005 yılları arasında Göklerin Bilgeliği kitabını yazarak, bu bilgileri ülkemizdeki astrolojiye katmayı çok istedim ve gerçekten de 2000’li yıllardan sonra, gerek Göklerin Bilgeliği okulunun kuruluşu ve gerekse yeni jenerasyon öğrencilerin ortaya çıkması ile bu yapılanma ülkemizde daha güçlü bir temel kazanmaya başladı. Bu nedenle astroloji öğrencilerine bir diğer önerim, astroloji tarihini, özellikle arkasında yatan felsefi akımları ve düşünce evrenlerini tanımaları ve kader/irade ikilemi gibi gözüken açmaz üzerinde daha fazla kafa yormaları ve astrolojinin aynı zamanda bir kehanet süreci içerdiğini fark etmeleridir. İnsana, bireyse siyah-beyaz bakmak yerine, onu hem merkeze alan, hem de onun evrenin bir parçası, bir bütünün bileşeni olarak gören daha geniş bir açıdan bakmak her zaman ufuk tazeleyici olacaktır.