Alkol, sigara ya da madde bağımlılığında ergenlik döneminin önemli bir risk faktörü olduğunu belirten uzmanlar, ailelerin çocuklarını iyi gözlemlemesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ailelerin çocuklarının madde kullanımını 2 yıl sonra fark edebildiğini vurgulayan uzmanlar, öfke kontrolünde zorluk, uyku düzeninde bozulma ve içe kapanma davranışlarına dikkat edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bağımlılığın gelişmesinde aile tutumlarının da önemine işaret eden uzmanlar, erken yaşta alkol kullanımı durumunda alkol bağımlılığının çok daha hızlı geliştiğini söylüyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Onur Noyan, ergenlik döneminde görülen alkol, sigara ve madde bağımlılığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ergenlik dönemi, riskli davranışlara çok açık bir dönemdir
Ergenlik döneminin tüm gençler için riskli bir dönem olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Onur Noyan, “Kişinin mantıklı karar vermesini, kendini frenlemesini sağlayan beynin ön kısmı 20’li yaşlardan sonra olgunlaşmaktadır. Ergenlik dönemine, kişi sürekli hareket ve arayış halindedir, bir şeyler yapar, tatmin olamaz, durduramaz kendisini. Çünkü mantıksal karar vermemizi sağlayan, “kaptan köşkü” olarak adlandırılan beynin ön tarafı tam gelişmemiştir. Beynin fren mekanizmaları tam çalışmamaktadır. Ergenlik, riskli davranışlara çok açık olunan, hormonal düzensizliklerin ön planda olduğu biyolojik bir dönemdir” dedi.
Bağımlılık nasıl başlıyor?
Bağımlılığın temelinde kişinin kendini kontrol edememesinin bulunduğunu belirten Doç. Dr. Onur Noyan, ergenlik döneminde bireyin maddeyi ya da alkolü hem merak ettiğini hem de bunlardan korktuğunu, korku ve merak arasında bir denge olduğunu belirtiyor. Bağımlılığın başlama sürecini de anlatan Doç. Dr. Onur Noyan, şöyle aktarıyor:
“Eğer korku duygusu meraktan daha fazla olursa ergen madde kullanmaz, uzak durur. Ama kişilik özellikleri ya da altta yatan genetik özellikleriyle birlikte merak, korku duygusundan daha fazlaysa bu birey alkol ve maddeyi denemek isteyecektir. Bir kere dener, ‘Bu neymiş bir kere baktım tadına, bir şey anlamadım’ der. Arkadaş ortamında denk gelirse bir daha kullanır, bu sefer beyninde değişiklikler olmaya başlar. Bir süre sonra beynin ödül merkezi ismini verdiğimiz alanı etkilenir. Beynin ödül merkezi haz almayı sağlayan dopamin hormonuna karşı hassastır. Kullanılan madde beyinde çok hızlı dopamin salgılanmasına ve buna bağlı değişikliklere sebep olacaktır. Bir süre sonra beyinde biyolojik değişiklikler olacak ve ödül merkezi olumsuz etkilenecektir.
Madde kullanımının devam etmesi ile yemek yemek, sinemaya gitmek, hobilerle ilgilenmek gibi keyif verici aktivitelerden keyif almamaya başlayacaktır. Bir süre sonra beyin normal davranışları ödül gibi görmemeye başlar. Bu noktada bağımlılık sarmalı başlamıştır. Madde kullanan bir ergen, aslında biyolojik olarak olumsuz etkileri olan bir sürecin içerisindeyken kendisini çok farklı değerlendirmektedir. Bir süre sonra fizyolojik olarak beynin yapısı değişecek ve kendi kendini kontrol edemeyecek duruma gelecektir. Bağımlılığın temelinde var olan sorun aslında bireyin kendi kendini kontrol etme yeteneğinin farkında olmadan kaybolmasıdır.”
Aileler çocuğun madde kullandığını iki sene sonra öğreniyor
Ailelerin çocuklarının alkol, sigara ya da madde kullandığını geç fark ettiğine dikkat çeken Doç. Dr. Onur Noyan, “Yapılan çalışmalara göre, aileler çocuklarının madde, alkol ya da sigara kullanmaya başladığını, yaklaşık 2 sene sonra öğreniyor. Ailelerden önce bizlere, öğretmenlere, okullara, halka ve topluma çok büyük iş düşüyor. Benim çocuğum yapmaz, ben çocuğuma güveniyorum, benim çocuğumun iradesi sağlamdır o içmez dememek gerekli. Herkes bağımlı olabilir. Bağımlılık dediğimizde, kişilik bozukluğu, ahlaki eksiklik veya irade zafiyeti söz konusu değildir. Burada bir hastalık durumu vardır ve hastalıktan korunmanın birincil yolu, bireyin hastalıkla yani bağımlılığa götüren madde ile temas etmesini önlemektir.” uyarısında bulundu.
Davranış değişikliklerine dikkat!
Ergenlerdeki davranış değişikliklerine dikkat çeken Doç. Dr. Onur Noyan dikkat edilmesi gereken işaretleri şöyle sıraladı: “Ergenlik dönemi, çocukluktan yetişkinliğe adım atılan dinamik bir geçiş dönemidir. Her birey bu süreci yaşar. Ailesi ile çatışmaya başlayan ergen kendisini kabul ettireceği bir çevre arayışındadır. Bu dönem riskli davranışlara açık olunan bir dönemdir. Ergenlik döneminde aileden uzaklaşma başlar, birey olmanın tadını almak ister. Odasının kapısını kapamaya başlar, gizli saklı görüşmeler yapar, birden bire ortadan kaybolmaya başlar. Eve gelip kimseye görünmeden odasına geçmek ister. Birey madde kullanmaya başladığı zaman duygusal ve davranış değişiklikleri ön planda olur.
Mesela aniden öfkelenmeye, öfkesini kontrol edememeye başlar. İstediği bir şey olmadığında tartışmalar başlar. Sorumluluklarını, derslerini aksatmaya başlayabilir. Eski arkadaş çevresinin yerine yeni arkadaşlar edinir. Uyku düzeni değişir, gece uyumamaya, gündüz uyumaya başlar. Gizli gizli konuşmalar, içe kapanma, hızlı duygusal ve davranışsal değişiklikler dikkat çekici olur. Fiziksel olarak konuşması peltekleşmiş olabilir, gözleri kırmızı olabilir. Sakarlık, kazalar, refleks kontrolsüzlüğü gözlenebilir. Mutsuzluk, keyifsizlik, karamsarlık ve amaçsızlık gibi depresif belirtiler de sık gözlenmektedir. Buradaki sorunumuz ergenlik döneminin normal davranış değişiklikleri ile madde kullanımına bağlı değişiklikleri ayırt etme zorluğudur. Bu bağlamda çok dikkatli olmak, iyi gözlemlemek ve iyi ilişkiler kurmak gerekmektedir. ”
Aileler erken yaşta alkol kullanımına izin vermemeli
Bazı aile tutumlarına da değinen Doç. Dr. Onur Noyan, “ergenlik sürecinin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi için toplumun bakışı, ailelerin tutum ve davranışları çok büyük önem taşımaktadır. Aile içi kuralların belirlenmesi ve net bir şekilde uygulanması en temel gerekliliktir. Anne ve babanın davranışları arasında tutarsızlıklar olmamalıdır.
Kurallar duruma göre değişmemelidir. Bazı aileler çocuklarının erken yaşta sigara ya da alkol kullanmasına göz yumabiliyorlar mesela. Başka aileler ile kıyaslayıp izin verme durumu ilerleyen dönemlerde daha riskli davranışların gelişmesine sebep olabilmektedir. Erken yaşta alkol ya da madde kullanımının bağımlılığın daha hızlı gelişmesine sebep olduğu bilinmektedir. Ergenlik sürecinde beyin hem fiziksel hem de işlevsel olarak tam olarak gelişimini tamamlamıyor, bu dönemde alkol ya da madde kullanımı beyin gelişimine olumsuz etkilemektedir. Son yıllarda gerçekleştirilen çalışmaların sonucunda alkol alma yaş sınırının 21’e çekilmesi tartışılmaktadır.” diye konuştu.
Davranış eğitimi ilkokuldan itibaren verilmeli
Bağımlılık konusunda erken yaşta eğitime dikkat çeken Doç. Dr. Onur Noyan, “Gençlerimizin bağımlılığı ve maddelerin etkilerini zararlarını ortaya çıkabilecek riskleri doğru bir şekilde öğrenmeleri lazım. Özdenetim, özgüven, sorumluluk eğitimleri ilkokul döneminden itibaren eğitimin bir parçası olmalı ki, ilerleyen yıllarda kendini kontrol, frenleme ve “hayır deme” ile ilgili sorunlar ortaya çıkmasın. Eğer bu eğitimler değerler ile birlikte verilebilirse ilerleyen yaşlar için iyi temeller oluşmuş olacaktır. Örneğin Lise döneminde bağımlılık ile ilgili psikoeğitimler verdiğimizde eğer temel değerlerde eksiklikler var ise bağımlılık önlemenin başarıya ulaşması mümkün değildir. Bağımlılıkla ilgili doğru ve net bilgilerin aktarılması çok önemlidir. Çağımız internet çağı, her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşılmaktadır. Bu sebeple, bağımlılıktan korkutmak için verilecek yanlış ve eksik bilgiler, ergenlerin gözünde eğitimleri önemsizleştirecektir” dedi.
Aile içi iletişime dikkat
Aile içi iletişimin önemine de işaret eden Doç. Dr. Onur Noyan, “Aileyle ilk dönemlerden itibaren kurulan ilişki, arkadaşlarıyla ve diğer sosyal çevre ile kurulacak sağlıklı ilişkiler için çok önemlidir. Yapılan araştırmalara göre; akşam ailesi ile birlikte yemek yiyen gençlerin bağımlılığa daha az yakalandığı bulunmuş. Bu resim bize gözüktüğünden daha fazla bilgi veriyor aslında. Karşılıklı iletişim ve etkileşimin olduğu bir ilişki her türlü riskli davranışa karşı koruyucu etki gösterecektir. Ama aileler birlikte geçirilen zamanı ergeni anlamaktan ziyade hesap sorma zamanı olarak kullanırlarsa iletişim zarar görmeye başlar, ergen giderek aileden uzaklaşmaya başlar. “Ne yaptın, sınavdan kaç aldın, neden kötü not aldın, neden çalışmıyorsun” gibi eleştiriler olursa paylaşım isteği azalacaktır. Bu tür bir konuşma yapacaklarsa orada konuşmamak sonrasında konuşmak gerekiyor. Ailelerin ana odaklanması o andan birlikte keyif almanın hedeflenmesi işe yarayacaktır” diye konuştu.
Aileler panik yapmamalı
Madde kullanımından şüphelenen ailelerin öncelikle panik olmamaları gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Onur Noyan, “Aileler çocuklarının sigara kullandığından şüpheleniyorsa çocuklarını karşılarına alıp konuşmaları gerekmektedir. Sigara kullandığından endişe ettiklerini net bir şekilde aktarıp, bu endişelerinin doğru olup olmadığını sormaları ve bu konuda kendisine yardım etmek istediklerini de aktarmaları gerekiyor. Sen dilinden ziyade ben dili önem kazanmaktadır böyle durumlarda. “Senin için endişeleniyorum” mesajını doğru olarak verebilmek, yasaklayıcı bir tutumdan ziyade bilgilendirici bir görüşme yapmaları, net sınır çizilmesi ve uygulanması çok önemlidir. Önemli olan ergenin doğruyu yanlışı algılayıp uygun davranışta bulunabilmesi riskli davranışlara karşı koruyucu olacaktır. Sonuç olarak ebeveynler, çocuklarının kendilerini ayrı bir birey olarak görmelerine ve bağımsızlaşmalarına izin vermelilerdir.
Bu durumda ebeveynlerin yapabileceği en iyi şey önce çocuklarını sonra da arkadaş çevresini tanımaya çalışmak, çocukları ile daha fazla vakit geçirerek sağlıklı bir güven ilişkisi kurmaktır. Ebeveynler ergenlik döneminde çocuklarının yanında olduklarını hissettirmeli, özgüvenlerini pekiştirecek davranışlarda bulunmalı, örnek olmalı, sevgi, saygı, ilgi ve destek göstermelidirler. Ebeveynler bu dönemde çocuklarını yargılamamalı ve küçümsememelidirler. Bu dönemde ergenler ve ebeveyn arasında kurulacak sağlıklı ilişkiler gelecekteki hayatında ergenin kendi ayaklarının üzerinde durmasına fayda sağlayacaktır. ” diye konuştu.