Neden koşuyoruz? Ne oldu da koşmayı bu kadar sever olduk? Hâlbuki ekmek almak için bile bakkala arabayla giden bir toplumduk biz, ne değişti? Bunun büyük bir soru olduğunun farkındayız yani, “insan neden koşar?” sorusunun. Sadece sizlerle birlikte biraz beyin fırtınası yapmak istedik. Benzer bir merakla, Christopher McDougall’da TEDxPennQuarter’daki konuşmasında, Koşmak için mi yaratıldık? diye sormuş.
Bunun cevabı yaşa göre değişebilir elbette çocukların yanıtı, “çünkü eğlenceli” olacaktır muhtemelen. Yetişkinlerin ise cevap yelpazesi çok geniş. İşte cevaplar;
- Zayıflamak
- Yardım etmek
- Zihnimi susturmak
- Sağlık için
- Hayatta kalma motivasyonum
- Sevgilim koşuyor. Ne yapayım mecburum, yalnız mı bırakayım.
- Arkadaş edinmek
- Bir gruba dahil olmak
- Gezmek görmek
- Stres atmak
- Kendimle yarışıyorum
- Bir şeylerden kaçıyorum, iyi geliyor
- Psikolojime iyi geliyor, mücadele gücümü artıyor
- Dayanıklı ve güçlü hissediyorum
İnsan dört ayaklı birçok memeliden yavaş koşuyor. Ama konu uzun mesafe olunca, çoğundan daha dayanıklıyız. Terlediğimiz ve az tüylü olduğumuz için vücudumuz hızlı soğuyor. Bu özelliğimiz evrim sürecinde hayatta kalmamızı sağlamış. Bu ispatlanmış bir gerçek, İngiltere Galler’deki ‘İnsan Ata Karşı Maratonu’nda iki kez atları yenmişiz. Atlar kadar hızlı koşmasak da uzun koşabilme yetimiz sayesinde süre bazında onları geçmişiz.
Ayrıca tarihte koşuculuğu ve iz sürücülüğüyle çok ünlü uygarlıklar da var. Afrika’daki Kalahari ve Meksika’daki Tarahumara kabilesi bugün bile, avcılığın bu en ilkel yöntemiyle, koşmak ile, hayatta kalıyor. Hepimiz dünya vatandaşı olduğumuza göre, bize onlardan kalan bu harika mirasın son senelerde; spor yapmak, zayıflamak ve yardım kuruluşlarına katkı sağlamak gibi nedenlerle öne çıktığı bir gerçek.
Peki koşmayı sürdürmemize neden olan şey ne?
Birçok insan koşmayı hayat biçimi haline getirmiş durumda. Neredeyse her akşam ya da sabah belli sürelerde koşuyorlar. Kısıtlı olan zamanlarını buna harcıyorlar. Kimi işten çıkar çıkmaz koşu kıyafetlerini üstüne geçiriyor kimi sabah uykusundan feragat ediyor. Üstelik sakatlanma riskine ve koşu boyunca yaşadığı acılara rağmen.
Acının kimyası
Acı ile zevk arasındaki bağlantı insan biyolojisinin kökeninde var. Acı hissi merkezi sinir sisteminde endorfin salgılanmasına neden olur. Bunlar mutluluk ve zindelik hissi veren, morfin türü afyonlu ilaçlara benzer şekilde çalışan ve acıyı bloke eden proteinlerdir. Elbette koşanlar, bu tadı alanlar, bahsettiğimiz şeyi iyi bilir. Vücut yoğun efor gösterdiğinde laktik asit salgılar. Bu, oksijen azlığında glikozun parçalanması sonucu oluşan bir yan üründür. Asit, kaslardaki ağrı alıcılarını rahatsız eder ve bu alıcılar bu hissi omurgadan elektrik mesajları yoluyla beyne iletir. Bu sinyaller bacaklarda yanma hissi olarak yorumlanır ve koşan kişiyi durmaya veya yavaşlamaya yöneltir.
Sonra sinir sisteminin kontrol merkezi olan hipokampüs harekete geçer. Beynin denizatı şeklindeki bu kısmı, ağrı sinyallerine endorfin salgılanması emriyle cevap verir. Bu proteinler beyindeki opioyid reseptörlere tutunarak ağrı sinyallerinin aktarılması ile ilgili kimyasalların salgılanmasını engeller. Böylece ağrı bloke edilir. Fakat endorfin daha da ileri giderek beynin limbik ve prefrontal bölgelerini harekete geçirir. Bu bölgeler aşık olunduğunda ve müzik dinlerken aktif hale gelen bölgelerdir. Yani aynı şekilde beyindeki opioid reseptörleri saran morfin ve eroin gibi uyuşturucuların sağladığı türden bir ağrı ve acı sonrası iyi his hali yaratır.
Bu arada yoğun egzersiz de vücudun diğer ağrı kesicisi olan anandamidi harekete geçirir. “Mutluluk kimyasalı” olarak da bilinen bu madde ağrı sinyallerini bloke etmek için beyindeki kanbinoid reseptörlerini sarar ve esrar türü uyuşturucular gibi hoş bir his yaratır. Acıya karşı salgılanan adrenalin de koşan kişinin kalp atışını artırarak ayrı bir heyecan katar.
Araştırmacılara göre; bacaklardaki yanma hissinin insanı vücudu aşırı zorlamaktan alıkoyduğu sanılıyor. Öte yandan atletlerin duyduğu mutluluk hissi de atalarımızın uzun av maratonlarındaki ağrıya dayanmasını sağlamış. Ağrı sonrası rahatlama hissinin ise, insanları yaralanma anında sorunla baş etmek üzere evrilmiş bir özellik olduğu düşünülüyor. Belki de hayatta kalmak, sağlıklı ve mutlu olmak için aklımıza değil kaslarımıza daha fazla mı güvenmeliyiz? Ne dersiniz?