Devamı
    Ana Sayfa Blog Sayfa 2

    Cargill’in Yarının Kadın Liderleri Programı, Dördüncü Yılında Etkisini İkiye Katlıyor

    0
    Cargill’in Yarının Kadın Liderleri Programı, Dördüncü Yılında Etkisini İkiye Katlıyor

    Cargill’in Türk Eğitim Vakfı (TEV) iş birliğinde 2021 yılında hayata geçirdiği Yarının Kadın Liderleri Programı, Türkiye genelinde 200’e yakın üniversite öğrencisine ulaştı

    Cargill’in 2021 yılında geleceğin kadın liderlerini yetiştirmek amacıyla Türk Eğitim Vakfı (TEV) iş birliğinde hayata geçirdiği ödüllü Yarının Kadın Liderleri Programı, dördüncü yılına kapasitesini ikiye katlayarak giriyor.

    Program, kadınların toplumlarına erkeklerle eşit koşullarda katılımı ve insani gelişmeye katkı sağlamada eğitimin öneminden hareketle başlatıldı. Cargill, cinsiyet eşitliği ve kadının güçlendirilmesine yönelik Birleşmiş Milletler (BM) 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda hem globalde hem de Türkiye’de daha güçlü yarınlar için cinsiyet eşitliğini kalıcı bir değer haline getirmek amacıyla çalışıyor.

    Kısa bir süre önce 2023 kayıtları açılan programa şimdiden 63 üniversite öğrencisi dahil oldu. Yeni dönemde Cargill global fonu ile desteklenen ve önümüzdeki üç yıl içinde öğrenci sayısını iki katına çıkaracak olan program böylece 2027 yılına kadar 600’e yakın yarının kadın lideri adayını desteklemiş olacak.

    2021 yılından bu yana Türkiye genelinde 16 ilde, 30 farklı üniversiteden 200’e yakın öğrenci burstan yararlandı. TEV Etki Analizi’ne göre; programdan mezun bursiyerlerin yüksek eğitim alma olasılığı 10 kat daha fazla. Çalışma hayatına katılarak yarının kadın lideri olma yolunda ilk adımı atan program mezunlarının oranı ise yüzde 60.

    Yarının Kadın Liderleri Programı, öğrencilere burs, staj, mentorluk, üretim tesislerinde yerinde eğitim, kitap desteği, çevrim içi bütünsel sağlık platformu aboneliği gibi çeşitli imkanlar sunarak iş hayatında liderlik için ihtiyaç duydukları yetkinlikleri kazandırmayı amaçlıyor.

    Mentorluk kapsamında Cargill’in üst düzey yöneticileri, direktörler ve farklı pozisyonlardaki müdürler ile bir araya gelen öğrenciler, özgüven kazanıyor, farklı bakış açıları ve uygulamalarla kendilerini geliştirme fırsatı buluyor.

    Cargill Gıda Türkiye, Orta Doğu ve Afrika Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Murat Tarakçıoğlu, programın Cargill’in Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık stratejisinin bir parçası olduğunu belirtti. Tarakçıoğlu, “Dünyada ve Türkiye’de daha güçlü bir gelecek için toplumsal cinsiyet eşitliğini kalıcı bir değer haline getirmek üzere çalışıyoruz. Bu vizyonla, hem Cargill’de hem de toplumsal ölçekte somut adımlar atıyoruz ve cinsiyet eşitliği ve insani gelişme söz konusu olduğunda eğitimin oynadığı önemli rolün bilincindeyiz. Yarının Kadın Liderleri Programı bu çabamızın en güzel örneklerinden biri. Öncelikli hedefimiz, bursiyerlerimizi kendi sektörlerine en iyi şekilde liderlik etmelerini sağlayacak yetkinliklerle donatmak, potansiyellerini ve tutkularını ortaya çıkarmaya yardımcı olmak” dedi.

    TEV Genel Müdürü Banu Taşkın da Yarının Kadın Liderleri Programının birçok kuruma örnek teşkil ettiğini belirtti. Taşkın, “Türk Eğitim Vakfı olarak, kadınların güçlenmesinin öncelikle eğitimle başladığını vurguluyor, 56 yıldır fırsat eşitliği temelinde çalışmalarımızı gayretle sürdürüyoruz. Yarının Kadın Liderleri Programı, öğrencilerimize verdiği çok yönlü desteklerle geleceğin kadın liderlerinin kişisel ve mesleki açıdan gelişmesine katkı sağlıyor. Genç kadınların geleceğine ışık tutan değerli eğitim dostumuz Cargill’e, hayata eşit katılım fırsatı sundukları öğrencilerimiz adına şükranlarımızı sunuyoruz.”

    Programda yer alan ve şu anda Cargill’de staj yapan Buse Avcı ise “Cargill’in kadın liderler konusundaki vizyonu beni çok mutlu ediyor. Hayatta karşımıza 10 fırsat çıkar, bu fırsatların beşini değerlendiririz ve biri bizi çok ileri taşır. Yeni nesiller üzerinde böylesine etkili bir fırsatı ilk elden deneyimleyen biri olarak kendimi çok şanslı görüyorum. Hayatımın her döneminde bunu gururla söyleyeceğim. Tüm bu girişimlerin kapsamının daha da genişlemesini, daha çok gence ulaşmasını dilerim” diye konuştu.

    Yarının Kadın Liderleri Programı ile bugüne kadar, dördü uluslararası toplam altı ödül alan Cargill, insani gelişmenin sağlanması için eğitimin öneminin bilincinde olarak ilköğretimden üniversiteye kadar başarılı öğrencilerin eğitim yolculuklarında yanlarındaki güç oluyor. Faaliyet gösterdiği Bursa, Balıkesir, İzmit ve Sakarya’daki farklı okullara ekipman yardımı, bakım-onarım ve çevre iyileştirmeleri dahil olmak üzere destekler sağlıyor.

    Aşı Karşıtlığı Kızamık Vakalarını Artırdı

    0
    Aşı Karşıtlığı Kızamık Vakalarını Artırdı

    En önemli çocukluk çağı hastalıklarından biri olan kızamık, aşı ile önlenebilen çok ciddi bir sağlık sorunudur.

    Son dönemde giderek yaygınlaşan aşı karşıtlığı nedeniyle kızamık vakalarında önemli bir artış olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Bir tür RNA virüsü olan kızamık virüsü son derece bulaşıcı bir virüstür. Salgınlar, düşük aşılama oranı olan topluluklarda devam ediyor. Bu hastalıktan korunmak için çocuklara kızamık aşısını mutlaka yaptırmak gerekiyor” açıklamasında bulundu.

    Kızamık virüsünün giriş kapısının solunum sistemi veya virüs taşıyan damlacıkların temasını takiben konjonktiva yani göz olduğunu vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Hastalar döküntülerin çıkmasından 3 gün öncesi ve 4-6 gün arası sonrası arasında bulaşıcıdırlar. Virüse maruz kalmış duyarlı bireylerin yaklaşık yüzde 90’ı kızamık geçirir. Yüz yüze temas gerekli değildir çünkü canlı bir virüstür ve kaynak olgu odadan ayrıldıktan sonra bir saat kadar uzun bir süre boyunca havada asılı kalabilir” dedi.

    Ateş, öksürük ve döküntü önemli belirtilerden

    Kızamığın belirtilerinin ateş, ağız içinde spesifik döküntü, öksürük, burun akıntısı, konjonktivit ve belirgin cilt döküntüsü olduğunu paylaşan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Bu belirtilerin yanı sıra ishal ve kusma da görülebilir. 8-12 gün süren kuluçka döneminden sonra hastalık; prodromal dönem hafif ateş ile birlikte fotofobinin eşlik ettiği konjonktivit, burun akıntısı, belirgin öksürük ve ateş yüksekliği ile başlar” diye konuştu.

    Ağız içindeki premoların dişler hizasında çıkan ‘Koplik lekeleri’ kızamık için tipik olduğunu söyleyen Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Döküntünün başlamasından 1-4 gün önce ortaya çıkar. Bunlar ilk önce premolar dişler hizasında, yanağın iç tarafındaki merkezde, mavimsi beyaz noktacıklar ile birlikte kırmızı lezyonlar olarak ortaya çıkar. Dudaklar, sert damak ve diş etlerine yayılabilir. Ayrıca konjonktival katlantı ve vajinal mukozada da bulunabilir. Koplik lekeleri kızamık vakalarının yüzde 50-70’inde bildirilmiş olsa da muhtemelen bundan daha büyük bir çoğunlukta bulunuyor” açıklamasında bulundu.

    Hastalık, virüse maruz kalındıktan döküntülerin belirmesine kadar bulaşıcı

    Hastaların kızamık virüsüne maruz kaldıkları ilk 7 günden, döküntünün belirmesinden sonraki 4-6 güne kadar yaydıklarını vurgulayan Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Duyarlı kişilerin kızamıklı hastalarla teması bu dönemde engellenmeli” tavsiyesinde bulundu. Döküntünü başlamasıyla birlikte belirtilerin yatıştığını paylaşan Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Döküntüler ortaya çıkış sırasıyla aynı şekilde, yaklaşık 7 gün içinde solar. Kızamığın başlıca belirtilerinden en uzun süren, öksürüktür ve genellikle 10 güne kadar iyileşir. Daha ciddi olgularda özellikle boyun ve arkada ensenin kafatasına yakın yerindeki lenf nodlarının belirgin olduğu, genel bir lenf bezleri şişmesi durumu görülebilir” açıklamasında bulundu. Kızamık tanısının klinik bulgulara ve temas durumuna göre konduğunu paylaşan Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Kan sayımında kızamığa spesifik olmamakla birlikte viral enfeksiyonla uyumlu bulgular görülebilir” dedi.

    Kızamık zatürre, krup ve soluk borusu enfeksiyonuna sebep olabilir

    Kızamığa bağlı ölümcül sonuçların 5 yaş altı çocuk-bebeklerde ve 20 yaş üstü kişilerde daha fazla olduğunu söyleyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yeşim Eker Neftçi, “Kızamıkta en sık ölüm nedeni zatürredir. En sık görülen komplikasyon orta kulak enfeksiyonudur. Diğer komplikasyonlar ise krup, trakeit yani soluk borusu enfeksiyonu ve bronşiyolittir. Bu son saydığımız üç komplikasyon seyrinde çoğunlukla enfeksiyon geçene kadar solunum desteği gerekir. Sinüzit ve ensefalit de görülebilir. İmmün sistemi normal kişilerde olabilecek ensefalit yani beyin iltihabı direkt virüsün etkisine bağlı değildir, immünolojik bir süreçtir. Kızamığın nadiren görülen ciddi formu, ‘hemorajik kızamık’ veya ‘kara kızamık’tır. Kanamalı cilt lezyonlarıyla ortaya çıkar ve sıklıkla ölümcüldür. SSPE (subakut sklerozan panensefalit) kızamığın geç başlangıçlı bir komplikasyonudur ve neredeyse her zaman ölümcüldür” dedi.

    Çocuğunuz Yaz Aylarını Rahat Geçirsin

    0
    Çocuğunuz Yaz Aylarını Rahat Geçirsin

    Yaz mevsimi çocuklar için özgürce doğanın keyfini çıkartmak anlamına gelse de “alerjik nezle (rinit)” ya da bilinen diğer adıyla “saman nezlesi” oldukça rahatsız edici bir sağlık sorunu olarak görülüyor. Genellikle 6 yaşından sonra ortaya çıkan saman nezlesi hapşırma, burun tıkanıklığı ya da akıntısı, burunda, boğaz ve gözlerde kaşınma, burunda kanama gibi belirtiler ile kendini gösterebiliyor.

    Soğuk algınlığı ile karıştırılabilen alerjik nezlede çocukların rahat bir yaz dönemi geçirebilmeleri için doktora başvurulması büyük önem taşıyor. Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Mehmet Ali Duman, çocuklarda alerjik nezle ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

    Horlama alerjik nezleyi işaret edebiliyor

    Mevsim değişimi ile burun akıntısı veya tıkanıklığı (rinit) nedeni ile doktora başvuran çocukların yaklaşık yarısı alerjik rinittir. Alerjik rinit ya yılboyu sürer ya da mevsimseldir. Mevsimsel alerjik rinitte genellikle çiçek açmayan ve polenleri rüzgar ile saçılan bitkiler etkendir. Sıklıkla bahar aylarından sonra özellikle bitkilerdeki tozlaşma döneminin başlamasıyla, üst solunum yollarını etkileyen alerjik nezlenin temel belirtileri; kaşıntılı ve sulu burun akıntısı, hapşırma krizleri, burunda yanma şeklindedir. Ancak, hastanın şikayetleri çoğu zaman bu belirtilerle sınırlı kalmaz. Gözlerde de kızarıklık ve yanma, hatta kaşıntı ve sulanma alerjik nezlenin diğer belirtileri arasındadır. Hırıltılı solunum ve horlama oluşabilir; koku alma fonksiyonu bozulabilir. Genizde, damakta kaşıntı, kulaklarda tıkanma gelişebilir.

    Astım da görülebiliyor

    Evlerde bulunan çiçek ve bitkilerin polenlere karşı duyarlı olan çocukları çok fazla etkilemezken; açık havada, yeşillik alanlarda, ormanda, kırda görülen bitkilerin alerjik nezle şikayetlerinin artmasına neden olabilir. Alerjik nezleye polenlerin yanı sıra; evdeki toz, hayvan tüyleri, tütün dumanı gibi alerjenler de yol açabilmektedir. Alerjik nezlesi olan çocuklarda astım da görülmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle aileler çocukta öksürük ve hırıltı belirtilerine karşı dikkatli olmalıdır. Çocukluk yaşlarında ilk belirtilerini veren hastalığın, kişinin tüm hayatı boyunca birlikte yaşamayı öğrenmesi gereken bir durum haline gelebilir.

    Çocuğun tepki verdiği alerjen tespit edilmeli

    Çocukta alerjik nezleden şüphelenildiği durumlarda, aile alerjiye neden olan etkenleri fark edebileceği gibi alerjiye neden olan maddeyi tespit etmek için cilt veya kan testlerine ihtiyaç da duyulabilir. Ayrıca, burun akıntılarında alerji hücrelerinin yüzdesinin ölçüldüğü “nasal eosinofili” testi de alerjik nezle tanısı için kullanılan bir yöntemdir. Testlerin sonucunda, çocuğun belli bir alerjene karşı duyarlı olduğu tespit edildiği takdirde, bu alerjiye yönelik tedaviye başlanabilir.

    Tedaviler ile şikayetler gideriliyor 

    Alerjik nezle tedavisinin ilk adımı alerjiye neden olan alerjenlerden kaçınmaktır. Eğer çocuktaki alerjik nezle polenlere karşı gelişiyorsa, tozlaşmanın sıkça görüldüğü aylarda, çocuğu yeşil alanlardan mümkün olduğunca uzak tutmak gerekebilir ya da tedavi altında yeşil alanlarda bulunması sağlanmalıdır. Çevresel korunma yöntemlerinin yetersiz kaldığı durumlarda, ilaç tedavisi etkili bir yöntem olacaktır. Bu ilaçlar sadece belirtilerin görüldüğü günlerde kullanıldıklarında bile, çocuğun şikayetlerini gidermeye yardımcı olabilir.

    C vitaminini ihmal etmeyin 

    İlaç tedavisi de yetersiz kaldığında çocuklarda aşı tedavisi, “immünoterapi” uygulanmaktadır. Çocuğun duyarlı olduğu alerjenlerin artan dozlarda çocuğa verilmesiyle bağışıklık sistemini düzenlemeyi amaçlayan aşı tedavisi, bir süre sonra vücudun bu alerjenleri doğal karşılayabilmesini sağlamaktadır.  C vitamini, vücudun bir alerjene yanıt olarak ürettiği histamin miktarını azaltarak doğal bir antihistamin görevi görür. Alerjik rinit nedeniyle hapşırma, burun akıntısı, tıkanıklık ve sulu gözler gibi hafif belirtileri azaltmaya yardımcı olabilir. Bu nedenle C vitamini içeren besinleri tüketmek fayda sağlayabilmektedir.

    Bebeklerin Göz Sağlığı Yakından Takip Edilmeli

    0
    Bebeklerin Göz Sağlığı Yakından Takip Edilmeli

    Türk Oftalmoloji Derneği, bebeklerin doğdukları günden itibaren göz sağlığındaki gelişmelerin yakından takip edilmesinin hayati öneme sahip olduğunu belirterek, anne babaların dikkat etmesi gerekenleri sıraladı.

    Dr. Sedef Kutluk

    Dr. Sedef Kutluk, bebeklerde meydana gelen görme kusurlarının çocukları neredeyse tüm hayatları boyunca etkilediğine dikkat çekerek, “Çocuklarda, göz sağlığının doğumdan itibaren takibi, 4 yaşından önce görme keskinliğinin test edilmesi, gözlük kullanan çocuklarda yılda en az 1 kez düzenli kontrollerin yapılması çok önemli” dedi.

    Türk Oftalmoloji Derneği Optik, Refraksiyon ve Az Görme Rehabilitasyonu Birimi’nden Dr. Sedef Kutluk, bebeklerde ve çocuklarda karşılaşılan görme sorunlarına değinerek, anne ve babaların dikkat etmesi gereken hususlar konusunda önemli uyarılarda bulundu.

    Çocukların tüm hayatını etkiliyor

    Dr. Sedef Kutluk, farkına varılmayan ve düzeltilmemiş kırma kusurlarının görme bozukluğunun en yaygın nedeni ve dünyadaki ikinci önde gelen körlük nedeni olduğunu belirterek, “Kırma kusuru vakalarının çoğu gözlüklerle düzeltilebilir. Çocuklarda düzeltilmeyen kırma kusurları, okul hayatında başarısızlıklara yol açabileceği gibi, kırma kusurunun tipine ve miktarına göre gözde veya gözlerde tembelliğe yani görme keskinliğinde azalmaya yol açarak, çocuğun hayat boyu üretkenliğine ve genel yaşam kalitesine olumsuz yansımaları ile hayat başarısını da olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle, erken çocukluk döneminde kırma kusurlarının erken tanısı ve tedavisi büyük önem taşımaktadır.” diye konuştu.

    Çocuklarda en çok rastlanan göz hastalıkları

    Dr. Sedef Kutluk, çocuklardaki başlıca kırma kusurlarının, erişkinlerdeki gibi miyopi, hipermetropi ve astigmatizma olduğunu sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Bu kırma kusurlarının bir kısmı göz tembelliğine yol açarak yaşam boyu kalıcı görme azlığına neden olabilir. Göz tembelliği yaratabilen kırma kusurları, yüksek hipermetropi, yüksek miyopi, yüksek astigmatizma ve anizometropi (iki gözün kırma kusurunun belli bir değerin üzerinde farklı olması) olarak sayılabilir. Kırma kusuru doğumdan itibaren olabilir veya daha sonra gelişebilir. En önemlisi, çocukların yaşına ve eşlik eden başka göz bulgularının varlığına göre kırma kusuru normal değerleri değişiklik gösterdiği gibi, çocuğun büyümesi ile gözlerde oluşan anatomik değişikliklerle de kırma kusurları değişkenlik gösterir, bu nedenle düzenli kontrollerle görmenin değerlendirilmesi ve gözlük kullanan çocuklarda gerekli değişikliklerin yapılması önemlidir. Bunun yanında, çocuklar görme ile ilgili herhangi bir farklılığı anlayamadıkları ve şikayeti ifade edemedikleri için, erken çocukluk çağında çocuklarımıza kapsamlı bir göz muayenesi yapılmalıdır.”

    Düzenli kontrol şart

    Çocuklarda 0-3 ay, 36-48 ay okula başlamadan yapılan taramalarda gözlerde yapısal anomaliler, nistagmus (gözlerde titreme), kayma (şaşılık), göz tembelliği olasılığı, yaşı ile uyumsuz değerlerde miyopi, hipermetropi, astigmat gibi kırma kusuru ya da başka bir odaklama problemi tespit edilirse, göz doktoru tarafından kapsamlı çocuk göz muayenesi yapılması gerektiğini sözlerine ekleyen Dr. Kutluk şöyle konuştu: “İlk yıl yapılan taramada her şey normal bulunan çocuklara; 1-3 yaş arasında göz doktoru tarafından kapsamlı göz muayenesi, bu süreçte muayene edilemedi ise okula başlamadan mutlaka göz doktoru tarafından kapsamlı göz muayenesi önerilmektedir. Daha sonrasında ise 1-2 yılda bir göz kontrolü önerilir. Bu tarama programları sırasında, kırma kusuru ile kendini gösteren bazı hastalıkların, hatta hayatı tehdit eden bazı hastalıkların, erken tanısı ve tedavisi de mümkün olabilecektir.” 

    Dr. Kutluk sözlerini şöyle tamamladı: “Çocukların göz ve gözlük muayenesi yanı sıra çocuklara gözlük verme de erişkinlerden farklıdır. Çocukların muayeneye uyum problemi yanında, şikayetlerini ifade edememesi ve anormal bulgunun farkına varamaması-tanımlayamaması nedeniyle erken tanı ve tedavi gecikebilir, kalıcı görme eksikliği gelişebilir, bu da çocukların okul ve hayat başarısını olumsuz etkiler.  Çocukluk döneminde kırma kusurlarının değişkenlik gösterdiği, erken tanı ve tedavinin önemli olduğu unutulmamalı ve çocuklarımıza erken yaşta mutlaka kapsamlı göz muayenesi yaptırılmalıdır. Çocuklarda, Göz sağlığının doğumdan itibaren takibi, 4 yaşından önce görme keskinliğinin test edilmesi, hiç kontrol edilmediyse okula başlamadan mutlaka kapsamlı göz muayenesi yapılması ve gözlük kullanan çocuklarda yılda en az 1 kez düzenli göz kontrollerin yapılması önemlidir.”

    Cinsiyet eşitsizliği: Kadın Çalışanların %44’ü İşyerinde Mikro Saldırıya Maruz Kalıyor

    0
    Cinsiyet eşitsizliği: Kadın Çalışanların %44’ü İşyerinde Mikro Saldırıya Maruz Kalıyor

    Bahar Taşkın Öztürk ile Sesi Açıyoruz’a bu hafta Oyuncular Sendikası Taciz Birimi’ni yöneten oyuncu, sunucu, seslendirme sanatçısı Ece Dizdar konuk oldu. Ece Dizdar “Benim derdim eşitlik” dedi.

    Cinsiyet eşitliği kapsamında yürütülen çalışmalarla birlikte bu konuda toplumsal farkındalık artsa da, kadın çalışanların birçoğu işyerlerinde halen kapsayıcı olmayan davranışlarla karşılaşıyor. Öyle ki Deloitte’un 10 ülkeden 5 bin kadının işyerindeki deneyimlerinden içgörüler sunduğu raporuna göre, katılımcıların %44’ü işyerinde mikro (bilinçli) saldırılara uğradığını aktarırken, %51’i de 2023’te meslek hayatlarındaki stres seviyesinin bir önceki yıla göre yükseldiğini söylüyor. Bunun yanı sıra menstrüasyonla ilgili sağlık sorunlarını bildiren kadınların %40’ından fazlası, çalışırken ağrıların üstesinden gelmek durumunda kaldıklarını belirtirken, menopoz sorunları yaşayan beş kadından biri de aynı problemleri yaşadığını öne sürüyor ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ediyor.

    Eşitlik, çeşitlilik, kapsayıcılık ve cinsiyet eşitliğine dair farkındalık yaratmak amacıyla kurulan İn-an Hareketi ise bu doğrultuda Harvard Business Review’ın sosyal medya kanalında yaptıkları “Sesi Açıyoruz” program serisinin yeni bölümünü yayınladı. Sunuculuğunu Twiser CGO’su (Chief Growth Officer) ve İn-an Hareketi’nin Kurucusu Bahar Taşkın Öztürk’ün üstlendiği programın bu bölümünde, Oyuncular Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Ece Dizdar konuk edildi. Her bir bölümde cinsiyet eşitliğinin farklı bir bakış açısıyla incelendiği programda bu hafta da Yeşilçam’daki cinsiyet eşitsizliğine dayalı olay ve durumlar masaya yatırıldı.

    “Dizi ve film sektörlerindeki alışılagelmiş yargılar geride kalıyor”

    Sektörde şahit olduğu cinsiyet eşitsizliği politikalarına veya cinsel taciz gibi olaylara karşı aldıkları tedbirleri ve uygulamaları paylaşan Oyuncu Ece Dizdar, kadın oyuncuların maruz kaldığı bu olumsuzlukların yargıya taşınması halinde yürütülen hukuki süreçleri de anlattı. Oyuncular Sendikası’ndaki kadınlar biriminin gizlilik esasları hakkında da bilgi veren Ece Dizdar, dizi / film sektöründeki görev dağılımını da cinsiyet eşitliği kapsamında ele aldı. Sektördeki işgücüne yönelik alışılagelmiş kalıpların zamanla geride kalmaya başladığını vurgulayarak, yönetmenlik koltuğuna oturduğu kısa film projesinde hayata geçirdiği cinsiyet eşitliği prensiplerini açıkladı.

    Cinsiyet eşitsizliğine dayanan değerler, farkında olmadan çeşitli sektörlere nüfuz ediyor”

    İn-an Hareketi’nin Kurucusu Bahar Taşkın Öztürk ise konuya dair düşüncelerini şu sözlerle paylaştı: “Günümüzde cinsiyet eşitsizliğine dayanan ve buna rağmen toplum tarafından kabul görerek farklı sektörlere nüfuz eden değer yargıları bulunuyor. ‘Sesi Açıyoruz!’ programımızın üçüncü bölümünde de bu durumu Ece Dizdar ile birlikte Yeşilçam çerçevesinde değerlendirdik. Kadın oyuncuların ya da set çalışanlarının iş hayatında karşılaştığı olay ya da durumlarda sergiledikleri tutumları ve Oyuncular Sendikası’nın üstlendiği sorumlulukları konuştuk. Kadın çalışanların yaşadığı zorlukları, cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik gerçekleştirilen çalışmaları ve bunu destekleyen organizasyonları, gelecek bölümlerde de farklı isimlerle bir araya gelerek tartışacağız.”

    Selin Yağcıoğlu ve Damla Altun’un Seçimi: Metal Detox, L’Oréal Professionnel

    0
    Selin Yağcıoğlu ve Damla Altun’un Seçimi: Metal Detox 

    En sağlıklı saçlarda bile yıpranmalar, kırılmalar ve renk tutarsızlıkları görülebiliyor. L’Oréal Professionnel, Metal Detox ailesi ile bu problemlere profesyonel bir çözüm sunuyor. Selin Yağcıoğlu ve Damla Altun da saç bakımında üstün teknolojiye sahip ürünlerini tercih ediyor.

    İki isim, kendi seçtikleri Metal Detox ürünlerini, kendilerine özel tasarlanan seyahat çantalarıyla saç bakım tutkunlarıyla buluşturdu. Şampuan, yağ ve durulanmayan bakım kremini içeren setler, Trendyol’da satışa sunuldu.

    Saçta neden metal birikir? 

    Saçtaki metal seviyesi, yaşadığımız yerdeki suyun kalitesine ve saç gözeneklerine bağlı olarak değişiyor. En temiz suda bile metal yoğunluğu çok fazla olabiliyor. Saçları sık sık yıkama halinde metal parçacıkları saç telinin içerisinde birikiyor. Saçlarda biriken metal, saçlarda oksitlenme yapıyor; saçta yıpranmalara, kırılmalara ve güvenilmez renk sonuçlarına neden oluyor.

    L’Oréal Professionnel ailesi, bu problemlere profesyonel bir çözüm sunuyor. Güçlü formülü sayesinde saçlara %97 daha az kırılma riski ve %100 güvenilir renk sonucu sağlıyor. Şampuan, koruyucu maske, konsantre yağ ve serinin yeni üyesi durulanmayan bakım kreminin yer aldığı Metal Detox Serisi, profesyonel saç bakımını evde devam ettirmek isteyenlere aradıkları bakımı sağlıyor.

    Selin Yağcıoğlu ve Damla Altun’un tercihi Metal Detox setleri sadece Trendyol’da!

    L’Oréal Professionnel’in çığır açan serisi, Selin Yağcıoğlu ve Damla Altun’un da favorileri arasında yer alıyor. L’Oréal Professionnel için bir araya gelen ikili, ürünlerinin ve kendilerine özel tasarlanan seyahat çantalarının yer aldığı setleri takipçilerine sundu. İki farklı saç tipi ve ihtiyacına yönelik iki farklı bakım rutini içeren setler, Trendyol’da satışa çıktı.

    “Her iki ürün de evde profesyonel saç bakımı uygulamak isteyenler için harika bir alternatif sunuyor.”

    Selin Yağcıoğlu’nun setinde saçtaki fazla metali arındıran ve saça yumuşaklık kazandıran Metal Detox Şampuan ile özellikle kırıklıkları %97’ye kadar azaltan Metal Detox Konstantre Yağ bulunuyor.

    Selin Yağcıoğlu, sete ilişkin olarak Serie Expert Metal Detox, saç bakımımın her aşamasında yanımda oluyor. Saçta biriken metali gideren ve saç renginin canlılığını koruyan Metal Detox Şampuan ve saç kırılmalarına karşı direnç sağlayan Metal Detox Konstantre Yağ, beni favorilerim. Her iki ürün de evde profesyonel saç bakımı uygulamak isteyenler için harika bir alternatif sunuyor.” dedi.

    “Metal Detox yıpranmış, kırılmış ve işlem görmüş saçlar için çığır açan profesyonel bakım sunuyor.” 

    Damla Altun’un setinde ise Şampuan’ın yanı sıra UV koruması sağlayan ve saça anında nem ve ısı direnci kazandıran yeni Metal Detox Durulanmayan Bakım Kremi yer alıyor.

    Damla Altun özel setle ilgili şunları söyledi: “Metal Detox yıpranmış, kırılmış ve işlem görmüş saçlar için çığır açan profesyonel bakım sunuyor. Benim tercihim Metal Detox Şampuan, kremsi dokusuyla saçtaki fazla metali arındırıyor, saça yumuşaklık kazandırıyor. Eşsiz teknolojiye sahip Metal Detox yüksek korumalı krem ise seride UV koruması sağlayan ilk ürün olma özelliğine sahip.

    Ağız Ve Dişlerde İhmale Gelmez 5 Sorun!

    0
    Ağız Ve Dişlerde İhmale Gelmez 5 Sorun!

    Ülkemizde 5 yaş altı çocukların yüzde 80’inin ağzında çürük diş olduğunu biliyor muydunuz? Peki okul çağındaki çocuklarda bu oranın yüzde 90’ı bulduğunu? 

    Işıl Can

    Acıbadem Ataşehir Hastanesi Çocuk Diş Hekimi (Pedodontist) Işıl Can, diş çürüklerinin çocuklarda en sık görülen kronik hastalık olduğunu vurgulayarak “Ağız ve diş sağlığındaki sorunlar tüm vücudu olumsuz etkiliyor. Yapılan araştırmalar; ağız ve diş hastalıklarının diyabetten kalp rahatsızlıklarına dek bir çok önemli hastalıkla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca çocuğun ağrı çekmesi, beslenmemesi, uyku sorunu yaşaması, güvenle konuşamaması, gülümseyememesi hatta özgüven eksikliği gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen birçok fizyolojik, sosyal ve psikolojik sorunlara yol açmaktadır” diyor. İlk diş hekimi ziyaretinin en erken 6 aylıkken, en geç de 12 aylıkken yapılması gerektiğini vurgulayan Uzm. Dt. Işıl Can çocuklarda giderek yaygınlaşan ağız ve diş sorunlarını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

    Diş ağrısı 

    Diş ağrısı çocuklarda gözardı edilmemesi gereken önemli bir sorun. Diş kaynaklı ağrılar bazen de diş yerine baş ve kulak ağrısı şeklinde kendini gösterebiliyor. Ebeveynler özellikle küçük çocuklarda “süt dişi nasıl olsa düşecek” diyerek ağrıyı önemsemeyebiliyorlar ancak süt dişi çürükleri hızlıca kökte enfeksiyona neden olup çene, yüz bölgelerinde şiddetli apse ile sonuçlanabiliyor. Çocukta enfeksiyon yayılım hızı yetişkinden daha hızlı bir şekilde endişe verici boyutlara gelebilirken, şiddetli enfeksiyon tablolarında çocuğun hastaneye yatması ve damaryolu açılması gerekebiliyor.

    Travma 

    Özellikle ergenlik çağındaki çocuklarda düşme, kaza, şiddet içerikli hareketler ve çeşitli spor aktiviteleri sonucunda çene, yüz bölgesinde travmaya sık rastlanırken, dişler de bundan zarar görüyor. Yapılan çalışmaların; travmaya genellikle 8-12 yaş aralığında maruz kalındığını söyleyen Pedodontist Işıl Can şöyle konuşuyor: “Bunun bizim için önemi; bu yaş grubunda genellikle etkilenen dişler daimi ve kök gelişimi tamamlanmamış dişlerdir. Bu dişlerin çeşitli nedenlerle enfekte olması durumunda tedavileri büyük önem taşımaktadır. İlgili dişlerin erken kaybı durumunda ileri dönemlerde yapılacak olan implant, protez gibi uygulamalar zorlaşmaktadır. Travma sonucunda görülen dişin yerinden çıkması, gömülmesi vb. durumlarda dakikaların bile önemi oldukça fazladır. Bu nedenle bu çocukların kaza sonrası hızlıca diş hekimine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

    Lezyon ve yara 

    Tekrarlayan aftlar çocuklarda vitamin ve mineral eksikliğinin bir işareti olabiliyor. Ağız içinde görülen lezyon ve yaraların takibinin çok önemli olduğunu vurgulayan Uzm. Dt. Işıl Can “Bazı viral ve bakteriyel enfeksiyonlarda da ağız içinde görülen semptomlar sistemik belirtilerden önce seyredebilmektedir. Ağız içinde görülen iyileşmeyen lezyonlar ağız içi kansöröz oluşumların habercisi de olabildiğinden, bu lezyonların takibi ve görülen değişiklikleri diş hekimine bildirmek oldukça önemlidir” uyarısında bulunuyor.

    Diş kayıpları 

    Çocukların ağız ve diş sağlığı açısından göz ardı edilmemesi gereken önemli bir sorun da diş kayıpları. Süt dişlerinin kendiliğinden düşmesi sağlıklı bir durum ancak bazen enfeksiyon, çürük ya da travmaya bağlı erken kayıplar yaşanabiliyor. Bu durumlarda ‘altından zaten yeni diş çıkacak’ diye düşünmemek gerekiyor. Çünkü erken süt dişi kayıplarında kaybedilen dişin önündeki ve arkasındaki dişler zamanla çekim boşluğunu kapatmaya, üst diş de boşluğa doğru uzamaya başlıyor. Çekim boşluğu kapanmaya başladığı zaman gelecek olan daimi diş, vakti geldiğinde doğru pozisyonda çıkamıyor ya da gömülü kalıyor.

    Bebeklik dönemindeki bazı alışkanlıklar

    Çocukların bebeklik döneminde görülen bazı alışkanlıkları da tavsiye edilen yaşlarda bırakılmadığı takdirde dişlerde ve çene-yüz yapısında bazı bozukluklara yol açabiliyor. Örneğin; uzun süreli emzik emme ve parmak emme gibi alışkanlıklar üst dişlerin daha önde konumlanmasına, ısırma sırasında ön dişlerin kapanmamasına neden olabiliyor. Çocuk Diş Hekimi Işıl Can “Bu sorun süt dişlerinde ve alışkanlığın ilerleyen yaşlarda da devam etmesi durumunda daimi dişlerde görülmektedir. Bu nedenle 2.5-3 yaşlarına gelmeden bu alışkanlıkların bırakılması çok önemlidir. Alışkanlığın bırakılmasında çocuğun ikna edilemediği durumlarda ortodontik apareylerden yararlanılmaktadır.” diye konuşuyor.

    Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin: “İş Hayatında Eleştirilmek Gelişimimiz Açısından Bize Destek Olur”

    0
    Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin: “İş Hayatında Eleştirilmek Gelişimimiz Açısından Bize Destek Olur”

    Çoğu zaman olumlu olmayan bir durum gibi algılansa da aslında herkesin eleştiriye gereksinimi olduğunu söyleyen uzmanlar, eleştirinin dozu ve ne şekilde yapıldığının önemli olduğuna vurgu yapıyor. Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, özellikle iş hayatında eleştirilmenin çoğu kez gelişimimiz açısından bize destek olduğunu belirtirken, eleştirinin yıkıcı değil yapıcı olmasının önemine dikkat çekiyor.

    Yapılan eleştirinin ‘Ben nasıl daha iyi yapabilirdim?’ sorusuna yanıt vermesi gerektiğini belirten Çekin, mükemmelliyetçi kişilerin eleştiriyi tehdit edici gördüğünü, sağlıklı bireylerin ise eleştiriden ne tür bir kazanım elde edebileceklerine odaklandıklarını ifade ediyor.

    Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, yapıcı ve yıkıcı eleştirilere değinerek, eleştirinin nasıl yapılması gerektiği hakkında bilgi verdi.

    Eleştirinin dozu ve ne şekilde yapıldığı önemli

    Çoğu zaman olumlu olmayan bir durum şeklinde algılansa da aslında her insanın eleştiriye gereksinimi olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Eleştirinin dozu ve ne şekilde yapıldığı önemli. Bununla birlikte özellikle iş hayatında eleştirilmek çoğu kez gelişimimiz açısından bize destek olur.” dedi.

    Açık ve net olunmalı, saygı çerçevesinde kalınmalı

    Eleştiriyi bir insanın, olay döngüsünün, durumun ya da eserin iyi/kötü veya doğru/yanlış yanlarını ortaya koyma, gelişebilirliğini sağlama amacıyla yapılan bir çalışma olarak tanımlayan Çekin, doğru eleştiriyi ise şöyle tanımladı:

    Eleştiri, doğru zamanda ve usulüne uygun olarak yapılmalı. Karşı tarafı eleştirirken açık ve net bir dil kullanmalı ve sakinliğimizi korumalıyız. Karşımızdaki bireyin sınırlarını ve saygı çerçevesini ihlal etmemeliyiz. Beden dilimizi kendi ifadelerimize uyumlamalıyız. Ayrıca eleştiriyi de birebir konuşma ile yapmakta fayda var.

    Kendimizi eleştirdiğimiz kişinin yerine koymalıyız

    Eleştirinin yıkıcı değil yapıcı olmasının önemli bir nokta olduğuna dikkat çeken Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, “Yapıcı eleştiri için öncelikle kendimizi eleştirdiğimiz kişinin yerine koymalıyız. Eleştirilerimiz ‘Ben nasıl daha iyi üretebilirdim/yapabilirdim?’ sorusuna yanıt verecek şekilde çerçevelenmiş, sağlam bir mantık süzgecinden geçirilerek üretilmiş olmalı. Olumlu görüşlerin yanında olumsuz görüşleri de içerebilir ama düşmanca bir yaklaşım sergilenmemeli. Bunun yerine yapıcı tutum ve davranışlara yer verilmeli. Karşımızdaki kişinin bulunduğu pozisyonu daha iyi ve üst bir seviyeye çekmek amacıyla eleştiri yapılmalı. Eleştirilerin kişiye doğru zamanda, açık, detaylı ve uygulanabilir olacak biçimde sunulması da önemli bir nokta.” şeklinde konuştu.

    Eleştiriye açık olan bireyler sürekli ve sınırsız eleştirilmemeli

    Yapılan eleştirinin belirli bir çerçevede olmasının eleştiriden fayda sağlanabilmesi açısından önemli olduğuna değinen Çekin, “Karşımızdaki birey eleştiriye ne kadar açık olursa olsun, bu onun sürekli ve sınırsız bir biçimde eleştirilebileceği anlamına gelmez. Arada çok ince bir çizgi var. Eleştirilmek demek aynı zamanda onaylanmamak, kabul görmemek anlamına gelir. Eğer eleştiri doğrudan karşı tarafın kişiliğine yönelik yapılırsa bir tehdit olarak algılanabilir. Orada amacımız eleştirmekten çıkıp, kendi kişisel sorunlarımızın tatmini üzerinden yıkıcı bir eleştiri halini alabilir.” açıklamasında bulundu.

    Mükemmelliyetçi bireyler eleştiriyi tehdit edici görüyor 

    Kişinin aldığı eleştirileri alınganlık ile karşılaması ve sürekli ‘eksikleri olan’ bir şey yaptığını içselleştirmesi halinde olumsuz duyguların gelişebileceğinin altını çizen Çekin, “Başta bireyin motivasyonunun düşmesi ile birlikte kendisine olan özgüveninde de azalma meydana gelebilir. Kendi başına karar almakta, bir işi tamamlamakta ve hatta başlamakta bile zorlanabilir.” dedi.

    Eleştirileri kabullenebilmenin özellikle sosyal ortamlarda insanların çok zorlandığı durumların başında yer aldığını da sözlerine ekleyen Çekin, “Kişiliğimize yönelik yapılan eleştiriler zaman zaman üzerimizde kötü etkiler yaratabiliyor. Fakat bu durum, eleştiriyi alan kişinin karakter ve mizaç özellikleriyle değişebiliyor. Alıngan ve mükemmelliyetçi bireyler eleştiriyi daha tehdit edici ve özgüven kırıcı olarak görseler de sağlıklı bireyler süreci daha iyi yönetebiliyor.” ifadelerini kullandı.

    Sağlıklı bireyler eleştiriden ne tür bir kazanım elde edebileceklerine odaklanırlar 

    Sağlıklı bireylerin kusursuz bir varlık olmadıklarının farkında olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Solin Çekin, sözlerini şöyle tamamladı:

    Yapılan eleştirilerin kendileri için bir kazanım olabileceğini düşünürler. Aynı zamanda almış oldukları eleştiriyi alınganlık yapmadan objektif bir şekilde değerlendirebilir ve ne tür bir kazanım elde edebileceklerine odaklanırlar. Sağlıklı bireyler, yapılan eleştirinin haklı tarafı bulunmasa da kendilerinden farklı düşüncelerin varlığı noktasına saygı duyar, kırılmadan süreci yönetebilirler. Bu da tüm bu söylemlerin kendilerini nasıl daha iyiye götürebileceklerine dair bir bakış açısı içerisinde yer aldıklarını gösteriyor.

    Plastikler Anne Karnına, İnsan Kanına Kadar Girdi!

    0
    Plastikler Anne Karnına, İnsan Kanına Kadar Girdi!

    TEMA Vakfı, 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında, dünyadaki ve Türkiye’deki plastik kirliliğinin ulaştığı boyutlara dikkat çekerek bir an önce önlemler alınması gerektiğine vurgu yaptı. Mikroplastiklerin birçok balık türünün midesine kadar girdiğini belirten Vakıf, bugüne kadar üretilen yaklaşık 8 milyar ton plastiğin, yalnızca yüzde 9’unun geri dönüştürülebildiğini hatırlattı. 

    Birleşmiş Milletler (BM) tarafından çevre farkındalığını artırmak amacıyla her yıl 5 Haziran’da farklı bir temayla kutlanan Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “Plastik kirliliğine son ver” olarak belirlendi.

    Pasifik Okyanusu’ndaki plastik yığını 1,6 milyon kilometrekare! 

    Bugün 7. Kıta olarak adlandırılan ve insan etkisiyle oluşmuş Pasifik Okyanusu’ndaki plastik yığını 1,6 milyon kilometrekarelik bir alana sahip. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu yığına dikkat çekerek “Türkiye’nin yüzölçümünün neredeyse iki katı büyüklükte olan bu plastik dağı, dünyamızın plastik kirliliği sorununun vardığı boyutları gözler önüne seriyor. Karadan ve nehirlerden denizlere, oradan da okyanuslara ulaşan plastik kirliliği, öncelikle denizel ekosistemdeki hayvan ve bitki türlerine zarar veriyor. Yapılan araştırmalar sonucunda artık biliyoruz ki birçok balık türünün midesinde mikroplastikler var. Dahası, anne karnındaki fetüste, yeni doğan bir bebeğin plasentasında, insan kanında ve akciğerlerinde mikroplastiklerin olduğuna dair bulgular mevcut” dedi.

    “8.3 milyar ton plastik üretilmiş” 

    Ataç, hem çevre hem de tüm canlıların sağlığı üzerinde ciddi sorunlara yol açan plastik kirliliğinin nedenlerine değinerek “Plastiklerin geri dönüştürüldüğüne dair yaygın bir inanç var ancak; mevcut verilere bakıldığında dönüşümün yeterli olmadığı görünüyor. Dünyada 1950- 2015 yılları arası insanlık, yaklaşık 8.3 milyar ton plastik üretmiş; bunların 6.3 milyar tonu, yani %76’sı plastik atığa dönüşmüş. Bu plastik atıkların ise sadece %9’u geri dönüştürülebilmiş. Türkiye’nin Avrupa’dan en çok atık ithal eden ülke olduğu da düşünüldüğünde, geri dönüştürülemeyen plastiklerin yarattığı kirlilik sorgulanır hale gelmektedir” ifadelerini kullanarak plastik kirliliğine dikkat çekti.

    “Solunum yoluyla insan sağlığına zarar veriyor” 

    Geri dönüştürülemeyen plastikler için tercih edilen bertaraf yönteminin çoğunlukla yakma işlemi olduğunun altına çizen Ataç “Bu işlem sonucunda hem iklim değişikliğine yol açan karbondioksit gazı hem de zararlı kimyasallar açığa çıkıyor. Örneğin 1 ton plastiğin yakılması sonucunda 2,9 ton karbondioksitin atmosfere salındığı biliniyor” dedi.

    Ataç, açığa çıkan diğer kimyasalların ise solunum yoluyla canlıların yaşamına zarar verdiğini belirterek “Toprağa, bitkilere, yüzey sularına ve yer altı sularına kadar sızarak besin zinciri yoluyla da insan ve hayvan sağlığına zarar veriyor” diyerek plastik kirliliğinin önüne geçmek için önerilerde bulundu.

    “Tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı” 

    Plastik kirliliği ile başa çıkabilmek için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurgulayan Ataç, “İnsan ve tüketim odaklı bir yaşayış biçiminden çok insanın da diğer tüm canlılar gibi doğanın bir parçası olduğu kabulüyle, bireyleri plastik kullanımına mecbur bırakmayan, çevresel kirliliğe yol açmayacak ve atık oluşumunu azaltacak düşük karbon ayak izine sahip ürünlerin üretimi artırılmalı. Tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı. Bu konuda yerel yönetimlere ve politika yapıcılara daha büyük iş düşüyor. Bunlara ek olarak gezegenimizin sağlığı için elbette bireyler tarafından da tüketim tercihleri değiştirilmeli. Tüketimin azaltılması, yeniden kullanım alışkanlıklarının edinilmesi, atıkların geri dönüşüme gönderilmeden önce kaynağında ayrıştırılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

    Doç. Dr. Barış Karabulut: “Süt Dişleri Kalıcı Dişlerin Rehberidir”

    0
    Doç. Dr. Barış Karabulut: “Süt Dişleri Kalıcı Dişlerin Rehberidir”

    Süt dişlerinin sanılanın aksine çok önemli olduğunu belirten uzmanlar, en küçük bir çürükte bile hekime başvurmak gerektiğini söylüyor. Çocuk Diş Hekimi Doç. Dr. Barış Karabulut kalıcı dişlerin doğru zamanda ve doğru yönde sürmeleri için süt dişlerinin rehberlik yaptığını belirtiyor.

    Süt dişlerinin erken çekiminin çocuklarda travmaya neden olabileceğinin altını çizen Karabulut, bu dişlerde çok hızlı ilerleyen çürükler oluştuğu konusunda uyarıyor.

    Üsküdar Diş Hastanesi Çocuk Diş Hekimi Doç. Dr. Barış Karabulut çocuklarda süt dişlerinin önemini anlattı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

    Kalıcı dişlerin düzgün sıralanması için süt dişlerinin sağlıklı tutulmaları gerekir

    Süt dişlerinin zannedildiğinden çok daha fazla önemli olduğunun altını çizerek sözlerine başlayan Çocuk Diş Hekimi Doç. Dr. Barış Karabulut, “Bu dişler kalıcı dişlerin rehberleridir. Kalıcı dişlerin doğru zamanda, doğru yönde ve doğru bir biçimde sürmeleri için süt dişleri rehberlik yapar. Dolayısıyla kalıcı dişlerin düzgün sıralanması, ortodontik tedavilerin çok fazla oluşmaması için süt dişlerinin normal düşme zamanlarına kadar ağızda sağlıklı tutulmaları gerekir.” dedi.

    Kalıcı dişlere uygulanan tüm tedaviler süt dişlerine de uygulanabilir

    Süt dişlerinde oluşan en küçük çürükte bile bir hekime başvurmanın oldukça önemli olduğunu vurgulayan Karabulut, “Süt dişlerinde, yapıları itibarı ile çok hızlı ilerleyen çürükler oluşur. Bu çürükler çocuklarda ciddi ağrılara neden olur. Tedavisi geciktiği durumlarda da dişler çekilir. Kalıcı dişlere uygulanan tüm tedaviler süt dişlerine de uygulanabilir ve hatta daha önemli bir yer kaplar.” şeklinde konuştu.

    Süt dişlerinin çekimi çocuklarda travmaya sebep olabiliyor

    Süt dişlerinin erken çekiminin çocuklarda travmaya sebep olabileceğini kaydeden Karabulut, “Çekilen dişlerin yerine teller yapılır ve bu teller çocuğun ağzında uzun süre kalır. Ancak, erken müdahale edilirse basit dolgularla, çocuğun canı yanmadan süt dişlerini ağızda tutmak mümkün. Süt dişlerinin kendiliğinden ve zamanında düşmelerini sağlamak, hem çekim ve erken dönem tel tedavilerini hem de ilerde oluşabilecek olan ortodontik problemleri engeller.” açıklamasında bulundu.

    Tedavinin yüksek standartlar ile donatılmış ortamlarda yapılması önemli

    Çocuklarda süt dişlerinin tedavisinin yüksek standartlar ile donatılmış hastane ve kliniklerde, özellikle fakülte ortamlarında yapılmasının çok önemli olduğunu dile getiren Çocuk Diş Hekimi Doç. Dr. Barış Karabulut, sözlerini şöyle tamamladı:

    Fakültelerde birçok branş iç içedir ve bazen farklı branşlardan konsültasyon almak gerekebilir. Koltukta tedavisi mümkün olmayacak hastalar ise genel anestezi ve sedasyon gibi uygulamalarla, hastane bünyesinde güvenli ve rahat bir ortamda tedavi edilmeliler.