Her dönemin bayılarak dinlediği Pop şarkıcısı Rihanna’nın yeni kozmetik markası Fenty Beauty, önce Amerika’da, sonra Avrupa’da, şimdi de Türkiye’de makyaj meraklılarının yeni heyecanı haline gelmiş durumda. Her ten rengine uyan büyük, (hatta dev) fondöten skalasıyla ses getiren Fenty Beauty, şimdi de Türk kozmetik severlerin aklını başından alacak gibi!
İşte ürünler, fiyatları ve hakkındaki ilk izlenimler.
1 - 5
Bize göre koleksiyonun en işlevsel ürünüyle başlamak istedik. Her kadının vazgeçilmez bir kırmızı ruj sevdalısı olduğunu biliyoruz. Hem kalıcığı hem dudakların kurutmayan yapısı ile Stunna Lip Paint'lere bayıldık! Görseldeki rengi ise, Uncensored. Fiyatı: 159 TL.
Geniş renk skalası ve yüksek kapatıcılığı ile, Rihanna'nın koleksiyondaki ilk fondöteni de oldukça beğenildi. Biz yine de, yapısının çok kalın olduğunu ve günlük kullanıma pek uygun olmadığını söylemeden geçmeyelim. Fiyatı: 245 TL
Seriye son eklenen ürün ise Moroccan Spice far paleti. Paletin renkleri müthiş olsa da, pigment konusunda biraz sıkıntılı olduğunu söylemek zorundayız. Fiyatı ise: 360 TL.
Markanın gloss'ları, belki de en şaşırtıcı ürünlerden biri oldu. Kalıcık ve yapı anlamında başarılı bir ürün arıyorsanız, mutlaka bakmanızı öneririz. Fiyatı: 129 TL.
Match - stickler de kesinlikle seride sevilen ürünlerden. Özellikle "Amber" ismindeki kontür ürününün soğuk alt tonlu kontür ürünü arayanlar için harika olacağın belirtelim. Match - sticklerin tekli fiyatı: 169 TL.
Türkiye dahil birçok ülkede yapımcılara ilham veren ses yarışmalarını ele aldık bu yazımızda. 2018 yılının en popüler ses yarışmalarını bir araya getirdik. Ama kim daha güzel söylüyor, kim daha çok şaşkınlık yarattı karar veremedik. Mutlaka izlemişsinizdir, genelde sahneye utangaç biri çıkar ve çoğunlukla da çok genç biridir. İki lafı bir araya getiremez, dersiniz önce. Ama müzik başlayınca işler değişir. Biraz hafızamızı tazeleyelim.
İngiltere’de düzenlenen “Popstar” yarışmasının bir başka versiyonu olan “Britain’s Got Talent’s” yarışmasına, 2010 yılında yürümekte zorlandığı halde katılan 80 yaşındaki Janey Cutler’in performansı herkesi şaşırtmıştı. ITV kanalındaki performansı internetteki video paylaşım sitesi Youtube’a yüklenen Janey Cutler’i 3 günde 1.5 milyondan fazla kişi izledi.
2009 yılında yarışmaya katılan işsiz olan ve kilise korolarında şarkı söyleyen Susan Boyle’nin ardından İngiltere’deki yetenek yarışmasında bu ikinci büyük şok olmuştu. Jüri üyeleri ile stüdyodaki izleyicileri ve ekranları başındakileri şaşırtan 80 yaşındaki Janey Cutler, söylenenleri tam olarak duymamasına rağmen, sesi ve yorumuyla kısa süre dünyanın tanıdığı isimler arasına gelmişti.
İşte 2018’in en şaşırtan yetenekleri
America’s Got Talent, yetenek ve ses yarışmasında 2018 sezonunda Golden Buzzer (doğrudan yarı finale girme şansı) hakkı kazanan 13 performans oldu. Çoğu henüz ergenlik yaşlarında olan bu gençlerden; Makayla Philipps, Akrobasi ve jimnastik grubu Zurcaroh, Courtney Hadwin, Amanda Mena ve Micheal Ketterer inanılmaz performanslarını izleyebilirsiniz. Hepsi inanılmaz yetenekli. Yarışmanın jürisinde ise; Nick Cannon’ın sunuculuğunda; Heidi Klum,Howie Mandel,Howard Stern ve Melanie Brown var.
NBC de yayınlanan The Voice, ses yarışmasının jürisinde Kelly Clarkson, Adam Levine, Blake Shelton, and Alicia Keys yer alıyor. 2018 in en şaşırtan performanslarında 10 kişi var.
American İdol yarışmasının jürisinde; Lionel Richie, Katy Perry ve Luke Bryan yer alıyor. Sizi keyiflendireceğini düşündüğümüz, 10 yetenekli gencin seslendirdiği şarkıları bir dinleyin.
Geleceği görebilseydiniz, aynı seçimleri yine yapar mıydınız? Sonuçları sizi üzse bile bir daha yaşarım der miydiniz? 2016 yılında yayımlanan ama hala aramızda sohbet konusu olan bir filmi Arrival’ı bir başka gözle, kadın gözüyle değerlendireceğiz bu kez.
Eğer Arrival’ı izlemediyseniz, hakkında ne kadar az bilirseniz o kadar iyi. Yıllar sonra bile hala şakasını yaptığımız Bruce Willas’ın 6.His filmindeki durum bu film içinde geçerli çünkü. Aman dikkat edin, tadınız kaçmasın. Ancak yine de gidip gitmemeye karar vermeniz için kısa bir özet geçelim. Sonraki yazılar spoiler içeriyor. Okumazsanız darılmayız, hakkınız.
Film Özeti
Film oldukça monoton ağır bir tempo ile başlıyor. Zaten ilk sahneden ana karakterin (Louis), içe dönük bir bilim kadını olduğunu anlıyoruz. 12 uzay gemisi, beklenmedik bir şekilde atmosferimize girip farklı noktalara iniş yapıyor. Aslında bir şey bekler gibi sadece havada duruyorlar. Dünyadaki askeri güçler panikte, herkes saldırı planları yapıyor. Bu arada olaylar büyümesin ne olduğunu anlayalım diye gemilere yakın yerlerde temas ve iletişim noktaları kurmuşlar. Amerikan hükümeti iki uzman getiriyor; az bilinen dillerin çevirilerinde uzmanlaşmış bir dilbilimci Dr. Louise Banks (Amy Adams) ve bir de matematikçi Ian Donnelly (Jeremy Renner).
12 gemiden biri Amerika’nın Montana eyaletine iniş yapmış. İkili sabaha karşı apar topar uzay gemisinin yanına kurulan ana kampa getiriliyor. Her 18 saatte bir uzay gemisinin kapısı açılıyor ve bir keşif ekibinin içeri girmesine izin veriliyor. Louise ve Ian’ın görevi uzaylılarla iletişim kurabilmek. Onların çıkardığı sesleri ve sembolleri anlamak. Aslında niyet, dost mu yoksa düşman mı olduklarını anlamak. Louis ve Ian dışında kimse onların dilini öğrenmeyi merak etmiyor aslında. Bir de bir sis bulutu arkasında duran iki uzaylı temsilcisi var, onlarda insanlarla her gün buluşmakla görevliler. Şekilleri sizi hayal kırıklığına uğratabilir, alışılmışın dışında görüntüleri var, bildiğimiz uzaylı gibi değiller. Filmin bu sahnesinden itibaren Arrival, askeri kuvvetler dünya dışı misafirlerimize nükleer silahlarla saldırmadan önce, uzaylılar ve insanlar arasında paylaşılan ortak, düzgün bir dil kurmak için gergin, endişeli, canlandırıcı ve ödüllendirici bir yarış haline geliyor. Çünkü dünyanın 12 yerinde birden süren bir yarış var, kim bilgiyi önce edinirse ona göre konuşlanacak ve adım atacak. Diğer tarafta ise Louis’in anlam veremediği ses ve halüsinasyon sahneleri başlıyor. Bir yandan dili çözmeye çalışırken bir yandan kendini de anlamaya çalışıyor. İşte tam da burada kafamız karışmaya başlıyor.
Dikkat spoiler içerir, uyaralım
Bazı görüşlere göre bir dili konuşmak, özellikle de ana dilimiz, düşünce ve algılama şeklimizi etkiliyor. Yani içinde bulunduğumuz kültürün tanımlamaları bizim düşünce yapımızın yapı taşlarından biri. Uzaylıların dilinde zaman kavramı yok, yani geçmiş şimdi gelecek iç içe. Nasıl yani diyeceksiniz? Böyle bir şey tek bir cümlede nasıl anlatılır. İşte Louis bu dili öğrendikçe, kendi zaman kavramı birbirine giriyor. Şimdiki zamanı yaşarken, aynı anda gelecekte de olmaya başlıyor. Duyguları birebir hissediyor, öfkeyi üzüntüyü mutluluğu heyecanı. Sadece görmüyor, yaşıyor da.
Gelelim asıl üzerinde konuşmak istediğimiz meseleye. Siz de Louis gibi bugün vereceğiniz kararların ileride nasıl gelişeceğini ve sonuçlanacağını bilseydiniz ne yapardınız? Elbette sonu ‘mutlu sonla bitenler’ başımızın tacı, peki ya bitmeyenler? Bir bebeğiniz olacak ama ergenlik çağına geldiğinde nadir görülen ve tedavisi olmayan bir kanser türüne yakalanacak. Yine de bebek sahibi olmak ister miydiniz? Çok zor bir soru olduğunun farkındayız. Üzerinde düşünülmesi iyice tartıp biçilmesi gereken bir karar. Ama unutmayın, Louis sadece bu bilgiyi öğrenmiyor aynı zamanda yaşıyor, içinden geçiyor. Çoğu kadının yaşamayı seçtiği anneliği tadıyor. Yani aslında olacak olan oluyor.
İyisiyle kötüsüyle yaşadığımız her an güzel ve çok kıymetli. Biz evet diyenlerdeniz. Peki siz?
Ekosenin her zaman severek kullanılan bir desen olduğunu biliyoruz. İskoçya’nın tozlu tarih kitaplarından, günümüze uzanan bu trend, artık hem günlük giyimin, hem de abiye kıyafetlerin parçası olmuş durumda. Kontrast desen ve renklerle birleştirilmiş olanları şu an çok moda olsa da, ekoseyi dolabınızın olmazsa olmaz parçası haline getirmek isterseniz, daha klasik takımlar da tercih edebilirsiniz.
1 - 11
MANGO, fular. 159.99 TL.
MANGO, ekose pantolon. 249.99 TL.
LAURENCE DACADE, ekose desenli kadın terlik. 729.00 TL
Alexander McQueen, elbise. 3,875.00 TL.
FENDI, çanta. 10,250.00 TL.
Marc Jacobs, bel çantası. 3,125.00 TL.
Harry Styles, Gucci takımı ve şalıyla.
Selena Gomez, Ekose gömleği ile.
Alexa Chung, ekose tulumu ile.
Blake Lively, ekose elbisesi ile.
Mary-Kate, ekose gömleği ile.
Son olarak, yazımıza akımın en yeni ve en sempatik temsilcilerinden Harry Styles ile veda etmek istedik. Bizce Gucci kombinleriyle, bu trend en çok ona yakışmış! Umarım hepimiz, içinde en rahat hissettiğimiz ekose desenini bulabiliriz.
Tırnakları kırılmadan uzatmaya çalışırken en önemli sorun, bu süreçte kırılmaya devam ediyor olmalarıdır. Bunun için, tırnaklarımızı uzun kullanmak istiyorsak kırılmaları durdurmamız gerekir. Anlamamız gereken nokta, tırnakların kırılmasına neyin neden olduğu olacaktır. Peki, biz neyden destek alacağız?
Son derece sağlam bir protein olan keratin, cildimizde, saçlarımızda ve tırnaklarımızda bulunan önemli bir bileşendir. İnsan derisinin dış tabakasını oluşturan ana yapısal malzemedir ve aynı zamanda saç ve tırnaklarımızın temel yapısal bileşenidir. Aslında hayvanların toynakları, boynuzları ve dişleri de keratinden oluşur.
Zayıf tırnaklar ya sürekli yaralanma ya da yaşlanmadan kaynaklanır. Hem yaralanmalar hem de yaşlanma, keratinin ihtiyacı olan, tırnaklarınıza gönderilen, mineral miktarını azaltır. Eğer keratin takviyesi almıyorsanız, zayıf tırnaklar oluşmaya başlayacaktır. Bu durumu, nasıl kemiklerin kalsiyuma ihtiyacı varsa, onun gibi düşünebilirsiniz.
Öyleyse keratini nasıl alacağız? Tırnaklar, B kompleks vitaminleri ile birlikte biotin gibi vitaminlerin ek kullanımı ile güçlendirilebilir. Bunları bir amino asit kompleksi ve C ve E vitaminleri ile birlikte kullanabilirsiniz. Çünkü bu vitaminler, vücudun tırnakları güçlendiren keratin ve diğer proteinleri üretmesine yardımcı olacaktır. Tüm bu takviyeler güçlü tırnakların korunmasında birlikte hareket ederler ve kombinasyon halinde kullanılmalılardır.
İçeriden takviye olarak alacağınız vitaminler dışında, kozmetik alanında da dışarıdan takviyeyle ulaşmak mümkün. İçeriğinde keratin ve çeşitli yağlar bulunan (badem yağı, argan yağı gibi) tırnak bakım ürünlerini de uygulayabilirsiniz. Bu tarz ürünler; tırnakların pürüzlü yüzeyini onaracağı gibi, tırnakların nemini ve dolayısıla da uzama hızını arttıracaktır.
Motosiklet, kullanması çok keyifli ve havalı. Küçük şehirlerde, köy ve kasabalarda çok yaygın olan kullanım oranı şimdi hızla şehirlerde artmaya başladı. Özellikle, gençler arasında oldukça popüler. Motosiklet sahibi olmak isteyen kişilerin yapması gereken ilk şey ise motosiklet almak değil ehliyet almak. Ehliyetsiz motosiklet kullananlara hapis cezası bile var, bizden uyarması. Seviyorum kullanacağım diyorsanız işte yapmanız gerekenler;
Ehliyet almak
Eğitim almak (sürücü kursu dışında, sürüş eğitimi alınmalı)
Ekipman almak
Motosiklet almak
Motosiklet Ehliyeti Sınıfları Neler?
Motosiklet ehliyetleri A1,A2 ve A sınıfı olarak üçe ayrılıyor. Motosiklet ehliyeti almak istediğiniz kursu seçerken, direksiyon eğitiminin süresini, motosikletin modelini ve kullanırken geçici olarak verdikleri ekipmanları önceden sormak oldukça önemli.
A1 sınıfı ehliyet almak isteyenler, 16 yaşını doldurmuş olmalı. Bu sınıf ehliyete sahip sürücüler 125cc-11kw/14 beygir gücüne kadar olan bütün motosikletleri kullanabilirler.
A2 sınıfı ehliyet almak isteyen sürücüler, en az 18 yaşını doldurmalıdır. Bu sınıf ehliyet alırsanız, 600cc’ye kadar 35kw/47beygir gücüne kadar olan bütün motosikletleri kullanabilirsiniz.
A sınıfı ehliyet almak için ise en az 24 yaşında olmalı veya 2 yıllık A2 sınıfı ehliyete sahip olma şartı var. Müjde, bütün motosikletleri kullanabiliyorsunuz.
Ehliyet Almak İçin Gereken Evraklar Neler?
MEB’e bağlı özel sürücü kurslarına başvuru yapıp, aşağıda yer alan evrakların hepsini vermeniz gerekiyor.
Kimlik fotokopisi 18 yaşını doldurmamış olanlardan veli veya vasi muvafakat namesi
Son altı ay içerisinde çektirilmiş olan iki adet biyometrik fotoğraf
Mezuniyet diploması veya öğrenim belgesi fotokopisi(aslıyla birlikte)
Adli sicil kaydı ( en fazla ehliyet almasına engel teşkil etmeyen suçları içermiş olmalı)
Pratisyen veya uzman hekim tarafından verilen sağlık raporu
Herhangi bir sürücü belgesi varsa fotokopisi
Sınav ücretini kendiniz veya sürücü kursu aracılığıyla yatırmanız, makbuzu kendi dosyanıza ekletmeniz de şart.
Ehliyet Sınavı Nasıl İşliyor?
Teorik ve direksiyon eğitimini sürücü kurslarından aldıktan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği tarihlerde yazılı ve uygulamalı sınavlara giriyorsunuz.
Teorik sınav: belirlenen yer ve tarihlerde e-sınav üzerinden veya yazılı olarak yapılan bir sınav. Teorik sınavda araç tekniği, ilkyardım bilgisi ve trafik bilgisi konularından 50 soru soruluyor. 100 puan üzerinden değerlendirmeye alınan bu sınavda, geçme notu 70. Sürücü adayları aldıkları teorik bilgiler ışığında kendilerine sorulan 12 ilkyardım, 9 araç tekniği, 23 trafik bilgisi ve 6 trafik adabı sorusuna cevap veriyor. Yazılı ve e-sınavda yanlışlar doğruyu götürmüyor, neyse ki.
Direksiyon sınavı: kayıtlı olduğu sürücü kursunun araçlarıyla direksiyon eğitimini tamamlayan ve teorik sınavda başarılı olan sürücü adayları girebiliyor. Motosiklet ehliyeti alacaklar direksiyon sınavına iki aşamalı olarak giriyorlar. Aynı tarihte hem özel parkurda hem de trafik akışının olduğu yerlerde motosiklet kullanıyorlar.
İlk önce özel parkurda, sınav yönetmeliği tarafından belirlenen şekilde engelleri başarılı bir şekilde aşmanız isteniyor. Bu 5 dakikalık özel parkuru başarılıyla geçen adaylar 30 dakika gibi bir sürede trafik akışının olduğu güzergâhta motosiklet kullanıp hünerlerini sergiliyorlar.
Her iki aşamayı geçtikten sonra aynı veya bir sonraki gün sınav sonucunu öğrenebiliyorsunuz. Bir kaç hafta sonra kayıtlı olduğunuz sürücü kursundan gerekli dosyaları alıp, harçları ödeyerek emniyet trafik şubesinden ehliyetinizi alabilirsiniz. Güzel günlerde ve güven içinde kullanın motosikletinizi.
O günlerde özenle ve heyecanla hazırladığımız, anket ve hatıra defterleri vardı hatırlar mısınız? Hani, bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim, dediğimiz defterler. ‘Seni o kadar çok seviyorum ki, sen benim en iyi arkadaşımsın’ diye yazardık renkli kalemlerle. Bir de yanına mutlaka birkaç süs ve mani eklerdik.
Hatıra hatıra dedin,
Başımın etini yedin,
İşte sana bir hatıra,
Al ömür boyu sakla.
Okula başlayıp da eli kalem tutan herkesin bir hatıra defteri olurdu. İlk sayfalara sevilen şiirler, tekerlemeler, özdeyişler, havalı sözler, maniler eklenirdi. El yazısı ve özel kalemlerle yazılırdı. Mutlaka her sayfa süslenirdi; çiçekler, iç içe geçmiş geometrik desenler olurdu. Sonraki sayfalarsa en çok sevilen arkadaş ile başlardı. Bu yazılı olmayan bir kuraldı ve asla ihlal edilmezdi. Seni ne kadar çok sevdiğini, onun için vazgeçilmez olduğunu anlatan şiirsel ve elbette biraz da ağdalı kelimelerle yazılırdı. Eğer, arkadaşlardan biri hoş olmayan şeyler yazarsa deftere küsülürdü. Onun defterine bir şey yazılmazdı, dışlanırdı. En çok merak edilen ise, birbirinden hoşlanan ama söze henüz dökülmemiş duygular kısmı. Sınıfta birinden hoşlanıyorsun ve ona defterini veriyorsun, bakalım ne diyecek? Genelde o yaş grubu erkek çocukları pek hınzır olduklarından hayal kırıklıkları yaşanırdı. Nerede kızların beklediği o duyarlılık. Her şeye rağmen bu defterlere gözümüz gibi bakardık. Temiz özenli süslü püslü çünkü o bizim iç dünyamızı ve arkadaşlarımızın bizi nasıl gördüklerini yansıtırdı. Onlar bizim aynalarımızdı.
Anket defteri ise daha ortaokul lise dönemlerine özgüydü. Renkli kalemlerle soruları yazar, kendi anket defterimizi kendimiz yaratırdık. Kimi zaman da para verip, gidip Dünya Gençlik Merkezi’ndeki en havalı defteri alırdık. Sonrası yine aynı hikaye. Arkadaşlar en sevdikleri rengi, yemeği, şarkıyı, grubu, sporu, takımı, hayallerini, ne olmak istediğini, karşı cinste aradığı özellikleri yazar, soruları cevaplarken genelde gırgırına yazarlardı. Örneğin en sevdiğin yemek sorusuna özellikle en sevmediğini yazar, seni tongaya düşürmeye çalışırdı. Hâlbuki nedir yani doğru yazsan değil mi? Ama olmaz, o dönemin raconu böyleydi işte, çocukluk. Ayrıca bu defteri yazmak için alan kişi, mutlaka hoşlandığı karşı cinsin sayfasına bakar, cevaplarını ona uydurarak yazıp dikkat çekmeye çalışırdı. “Aslında biz aynı şeyleri seviyor ve hayal ediyoruz, ne çok ortak yanımız var acaba çıksak mı?” dedikoduları yayılırdı.
Gençliğimizde, okul yıllarımızda kalan nostaljik, sıcak hatıralarımızdan biriydi işte bu defterler. En saf, en duygusal hisler beslediğimiz arkadaşlarımıza ulaşmanın, onlar hakkında bir şeyler öğrenmenin yolu olurdu. Büyük heyecanla hazırlanan sorulara ilginç cevaplar alırdık. Bu cevaplara bazen güler bazen sinirlenirdik; ama ne olursa olsun, her sayfası dolu bir anket defterinin değeri büyüktü. Yazıyı bir klasikle bitirelim istedik.
Nedir bu içe dönüklük allah aşkına?
a. düşüne düşüne içimizin dışımıza çıkması
b. psikolojik bir hastalık
c. sadece bir karakter meselesi
Hangi şık size daha doğru bir yanıt olarak geliyor? Ya da soruyu gelin şöyle çeşitlendirelim. Hafta sonunda bir dağ yürüyüşünde mi yoksa evinizde bir kitabı okuyarak mı geçirmek istersiniz? Kalabalık bir plajda grupça denize girmek mi yoksa sakin, kimsenin çok bilmediği bir koyda birkaç kişiyle denize girmekten mi zevk alırsınız? Kışın kayak yapmadan duramam mı diyorsunuz yoksa sıcak şarap içsem şöyle bir başıma yeter mi? Bu sorulara yanıtınız çok net olabilir ya da ruh halime göre değişir diyebilirsiniz.
Aslında hepimiz dışa dönüklük ve içe dönüklük arasında bir yerdeyiz; içinde bulunduğumuz koşullara göre birine ya da diğerine daha yakın oluruz. 20. yüzyıl başlarında psikolog Carl Jung’un popüler hale getirdiği bir terim, dışa dönüklük. Günümüzde dışa dönük olmak daha iyi bir şey diye algılanıyor, başarılı olmanın anahtarı. İçe dönüklük ise içinde gizem ve merak barındırıyor, böyle insanlar daha çekici bulunuyor.
İçe dönük olmak, bir hastalık mı?
İçe dönüklük bir rahatsızlık, problem, kusur ya da kişilik bozukluğu değildir. Öncelikle bunu bir açıklığa kavuşturalım. Oysa içe dönük olmak bir mizaç tarzıdır. Hatta hayvan ve bitkilerin de içe ya da dışa dönük olarak ayrıldıkları söyleniyor. Örneğin kedi içe dönük, köpek dışa dönük bir yapıya sahip. Kedi kendi halindedir. Köpekse oyun ve ilgi peşindedir, heyecanı sever.
İçe dönükler başarısız mıdır?
Diğer bir yanlış algı da dışa dönük diye tanımlanan daha sosyal ve neşeli insanların daha başarılı olduğu düşüncesi. Dünyaca ünlü Chopin, Einstein gibi içe dönük karakterlerin eserlerini ve fikirlerini geliştirmek için kişiliklerinden vazgeçmek zorunda kalmamaları, başarmanın dışa dönük mizaca özgü bir durum olmayışının kanıtı aslında. Bu sadece bir karakter meselesi.
İnsanı dışa dönük yapan nedir?
Beyin taramaları ve genetik kodlamaların çözülmesi sayesinde bu soruya yanıt vermek mümkün. 1960’larda psikolog Hans Eysenck’in getirdiği açıklamaya göre, dışa dönükler daha düşük uyarılma seviyesine sahip kişilermiş. Yeni tecrübe ve risk arayışı, yanlarında başkalarını isteme durumunun kaynağı buymuş. İçe dönükler ise, başkaları için hoş, heyecan verici ya da ilgi çekici bir durumu fazla uyarılma nedeni olarak görüp ve hoş karşılamıyorlar. Daha çok kabuklarına çekiliyorlar. Daha sakin sohbetleri, sakin ortamları, yalnızlığı tercih ediyorlar.
Dopamin ve ödül
Yakın dönemlerde, dışa dönüklük ile dopamin arasında bir bağlantı kurularak bir teori sunuldu. Dopamin beyinde salgılanan ve beynin ödül, öğrenme ve yeniliklere tepkiyi kontrol eden bir hormon. Amsterdam Üniversitesi’nden Michael Cohen ve ekibinin 2005’te yayımladığı araştırmada; kumarda kazandıklarında dışa dönüklerin beyninde, duygusal tepkilerin oluşmasından sorumlu bölgesinde ve beynin ödül merkezinde daha güçlü bir tepki görülmüş.
Genetik faktör
Aynı şekilde, heyecanlı sporlardan ya da yeni insanlarla tanışma gibi sosyal maceralardan da daha fazla zevk alanlar yine dışa dönüklar. Bu farklılığın altında yatan genetik nedenler de var; yani genlerimiz beyinlerimizin gelişimini etkiliyor. Dopamin hormonu da bu konuda önemli bir rol oynuyor. Yani dopamin fonksiyonunu kontrol eden genler, kişilik farklılıklarını da belirliyor. Ayrıca dışa dönüklerin farklı şekilde öğrendiğine dair veriler de bulunuyor.
Tercihlerimiz, beynimizin verdiği tepkilere göre şekilleniyor. Hormonlarımız ve genetik kodlarımız bizi yönetiyor. İster içe ister dışa dönük olalım, diğer insanların bizden farklı olması kadar doğal bir şey yok herhalde.
Yıllar önce ülkemizi ve tüm dünyayı kasıp kavuran Beyaz Dizi kitap serileri vardı. Hani şu, sonu hep ‘mutlu sonla’ biten, kadın ve erkeğin tüm engelleri aşıp birbirine kavuştuğu, sevginin galip geldiği hikayeler.
Mutlu sonla bittiğinden midir bilinmez ama kitaplar bir solukta okunurdu. Komşular ve arkadaşlar arasında değiş tokuş yapılırdı. En önemlisi insanlar bu serileri biriktirirdi. Bekarı evlisi, kadını erkeği demeden oldukça geniş bir hayran kitlesine sahipti. Hala seveni vardır elbette, sayıları geçmişe göre az da olsa.
Konusu genellikle aşk, ihanet, romantizm ve küçük doz da olsa erotizm olan cep kitapları serisinde, en popüler olanları Gelişim ve Harlequin Romance’ın kitaplarıydı. Bir kuşak hatta birden fazla kuşak aşkı, cinselliği, kadın-erkek ilişkilerini buradan öğrendiğini söylüyor. Konusu açıldığında özlemle bahsediyor kitaplarından.
Beyaz Dizi’lerin Ortak Özellikleri
Hikâye daima genç kadının gözünden anlatılır. Başroldeki erkek kendine kitapta yer bulamaz sadece hareketlerine tanık oluruz, onun düşüncelerini ancak kitabın son sayfasında anlarız.
Kadın da erkek de her zaman çekicidir, güzeldir.
Hikayenin bir bölümünde genç kadının eskiden aşık olduğu ya da öyle sandığı bir genç adamla başından geçenleri ve ayrılma nedeninin öğreniriz.
İlerleyen bölümde mutlaka, genç kadın ve genç adam arasında bir yakınlaşma olur.
Kaçınılmaz gelişmelerden biri de yanlış anlamalardır. Yakınlaşmanın ardından ikilinin arasındaki yanlış anlama kitabın ortalarında kendini gösterir.
Mutlu son, tüm beyaz diziler tatlıya bağlanır. Başka türlüsü olmaz, olamaz.
İşte size beyaz dizi serilerinden bir kaç kitap özeti; onlar artık birer nostaljik eser.
Gecenin Günahları
Genç adam, oğlunu Winter’ın pençesinden kurtarmaya kararlıydı. Ama gerçek hiç de onun sandığı gibi değildi ki! Henüz on dokuzundaki Kevin McAlister, Winter Loring için bir arkadaş, bir kardeşti yalnızca. Genç kadın, her salı ve Perşembe buluşmalarının nedenini, delikanlının babasına söylememek zorundaydı. Sonunda, oğlunu kurtarmak için Winter’ı baştançıkarmayı bile deneyen Court, kendini kıskançlık ve sorumluluk duygularıyla boğuşur bulacaktı. Çaresizlik içinde kıvranan Winter’sa, unutur gibi olduğu o kâbusları yeniden görmeye başlamıştı.
Vahşi Güzel
Sevdiği evli olduğunu öğrenerek aldatılmışlığın acısını çeken, daha sonra nişanlandığı kişiye karşı duyduğu sevginin gerçek olmadığını anlayan, yirmi yıllık yaşamında hata üstüne hata yapmış bir genç kadın, aşk ve mutluluğu nasıl bulacaktır? Hele dedikodular bu genç kadını yaşadığı küçük taşra kasabasından uzaklaştırıp, Londra gibi bir büyük şehirde tek başına yaşamaya zorlamışsa ve karşısına çıkan genç gazeteci, onunla evlenmek yerine cinsel ilişki kurmak istiyorsa… İnsanlara güvenini kaybeden genç kadın, elinde olmadan sevdiği bu genç adama nasıl güvenecektir? Kim bilir, belki de bu kez gerçek mutluluğun eşiğine gelmiştir ama kapıyı açıp içeri girecek cesareti yüreğinde bulabilecek midir?
Rumuz: Yalnızlık
Evleneceği erkeği gazete ilanıyla seçmeye kararlıydı. Lauren otuz yaşını geride bırakmış, sıcak bir yuvanın ve güven duyabileceği bir erkeğin özlemini çekmeye başlamıştı. Evlenmek de bir tür iş meselesi sayılabileceğine göre kendisine uygun birini aramak amacıyla gazeteye ilan vermek, soruna ciddi bir yaklaşımla çözüm getirecekti. İlanını yanıtlayan avukatın bürosuna bu düşüncelerle gitmişti genç kız. Oysa Matthew Kennerly onu aşağılamakla kalmamış, bürosundan da kovmuştu. Şimdi ise sanki bunları yapan kendisi değilmiş gibi ansızın Lauren’in ailesinin karşısına çıkmış, evlenme teklifini kabul ettiğini söylüyordu.
Belki canınız çeker, siz de bir kitap alır okursunuz. İnternette ve sahaflarda hala satılıyorlar. Bir bakmışsınız müptelası olmuşsunuz, bizden uyarması. Dozunu iyi ayarlayın.
İnkar edemeyiz ki, biz kadınların kozmetik düşkünlüğü başlı başına bir gider nedeni. Bununla beraber, son zamanlardaki ekonomik sıkıntılar ve artan kurlarla beraber, kozmetik fiyatları aldı başını gidiyor… Ekonomistlerin birkaç ay içerisinde bu zam artışlarının kozmetiğe daha çok yansıyacağını söylemesi de pek içimize su serpen bir açıklama olmadı(!) doğrusu. Bu durumda, belki oluşan zararı engelleyemeyiz fakat; en azından zam oranları artmadan mutlaka alınacak, risksiz, herkesin severek kullandığı ürünleri sıralayabiliriz diye düşündük Tercih edip almak mı? Orası size kalmış!
1 - 15
Dünyada en çok tercih edilen allıklardan biri olan Nars - Orgazm. Her makyaja ve her ten rengine uyumluluğu ile sizi yarı yolda bırakmayacaktır. Fiyatı: 220 TRY
Nyx'in renk skalası da oldukça cezbedici olan bu damlalıklı higlighterları; fondöteninize karıştırmak veya tek başına uygulamak için harika. Fiyatı: 89,99 TRY
True match kapatıcı, drugstore kapatıcılarda yıllardır popülerliğini koruyor. Nispeten uygun fiyatlı tercih yapmak isteyenlere harika bir alternatif olacaktır. 41,90 TRY
Bizim gözümüzü alamadığımız bu ışıl ışıl, harika bronzer paleti Maybelline'e ait. Birçok farklı kullanım imkanı sunan paletin fiyatı ise 35,99 TRY.
Daha makyaj sabitleme spreylerinin adını bilmezken, hepimizin sıkça duyduğu MAC - Fix Plus'lar; şimdi birçok farklı koku seçeneği ile karşımızda. Fondöteninize parlaklık katmak isteyenlerin bayılarak kullanacağına eminiz. 125 TRY.
Nyx, kaş kalemleriyle Anastasia Beverly Hills ürünlerine muadil gösteriliyor. Hem fiyatının daha uygun oluşu, hem de ABH'in Türkiye'de bulunmayışından dolayı, Nyx kaş kalemlerini eklemek istedik. Fiyatları ise 51,99 TRY.
Hem sıradan bir yaz günün, hem şık davetlerin vazgeçilmezi, hatta çoğu gelinin düğün makyajı tercihi L'oreal - 640 Erotique ruj. Risksiz ve sofistike bir tercih yapmak isteyenlerin seveceğinden eminiz. Fiyatı 25 - 35 TRY arası.
Soft and Gentle, adı en duyulmuş toz aydınlatıcı desek yalan olmaz herhalde. Yüksek kalıcılığı, şampanya tonlarındaki vazgeçilmez ışıltısı ile, yıllarca tepe tepe kullanacağınız bir ürün. 150 TRY.
Uygun fiyatlı rakiplerini solladığından emin olduğumuz Makeup Revolution kontür paletini biz çok sevdik. Ürünlerin pigmenti, uygulanma rahatlığı ve ciltte rahat dağıtılabilir oluşu ile günlük makyajınızı kurtarmaya geliyor. 52 TRY.
Tek bir paletim olsun, gece gündüz kullanayım diyenlerdenseniz, Urban Decay'e mutlaka bakmanızı öneririz. Siyahından gül kurusuna uzanan harika renk skalası ile, makyaj çantanızın vazgeçilmezi olacak. 320 TRY.
Yok ben tek far paleti ile yetinemem, şöyle gözüm gönlüm açılsın diyorsanız, bizce bu sezonun en şık paleti olan Nars - Erdem far paletine bir bakın deriz. Erdem'in kendine özgü tarzının Nars'a yansıyış şeklini biz çok beğendik. Hatta bayıldık! 300 TRY.
Kaliteden makyajımda da vazgeçmem diyenleri şöyle bir YSL'e alalım. YSL'in oldukça sevilen bu cushion fondöteni, hem incecik oluşu hem de cilde kattığı ışıltı ile çok sevildi. 340 TRY.
Ah ah! Herkesin gönlünün bir fethedeni varsa, bizimki Bobbie Brown'ın Pink Glow aydınlatıcısı. Işıltınızın uzaydan bile görünmesini istiyorsanız, yolunuz mutlaka Bobbie Brown'a düşmeli. 250 TRY.
Makyajımı sabah yapayım, ben silene kadar yerinden oynamasın derseniz, bu sabitleyici spreyi mut- la - ka edinmelisiniz. Düğün makyajlarının vazgeçilmezi UD - All Nighter Sprey ile ayna kontrollerine bile ihtiyaç duymayacaksınız. 190 TRY.
Kat von D, Türkiye'ye geldiğinde en çok ses getiren markalardan biri olmuştu. Fondöteni ise serinin en sevilenlerinden. Yoğun kapatıcılık, gün boyu bozulmama ve matlaştırıcı etki arayanların bakacağı yer: Kat von D - Lock It olmalı. Fiyatı ise 190 TRY.