Devamı
    Ana Sayfa Blog Sayfa 298

    Nedir Bu Exlibris?

    0

    Exlibris, İngilizcede bookplate adıyla bilinen, çoğu zaman ön kapağın içinde bulunan bir kitaba yapıştırılmış küçük baskılı etikettir. Sözcük anlamı olarak “x kişinin kitabı” anlamını taşır. Kitabın sahibini tanımlamak için yaygın olarak kullanılırlar. Bununla birlikte, bazı exlibrisler yazarlar tarafından imzalanmıştır; fakat daha çok, kitabın kendisini imzalamaktan ziyade kitaba yapıştırılmış olarak görülürler. Exlibris önemli bir iletişim aracıdır. başta bir ihtiyaç olarak yapılmalarına karşın, estetik kaygılar da taşırlar.

     

    Modern exlibrisin ilk örneklerine 15. yüzyıl Almanyasında rastlanmıştır. Başlarda sadece kilisenin eline geçebilen el yazması kitapların, soylulara da dağıtılmaya başlaması ile, hırsızlıktan korunmak adına özel bir mülkiyet simgesine ihtiyaç duyulmaya başlamıştır. Bu işaretler kitap yazarına ait çizimler olup, zamanla yazarların övünç kaynağı haline gelmiştir.

    Örneğin; 1955’teki Exlibris sergisinde, Mengü Ertel dolaylı yoldan exlibris yaptığını söylemiştir. Bu örnekte kitaba düştüğü not, “Bu kitap Mengü Ertel’den çalınmıştır”  olmuştur. Exlibrisler konularına ve yazarlarına göre ilgilenenleri tarafından toplanmaktalardır. Amerikada bir exlibris tasarımının değeri 100 – 200 dolar arasında değişiklik gösterebilirken, ünlü sanatçıların elinin değdiği tasarımlar 500 dolara kadar çıkabilmektedir.

    Başlarda sadece soyluların kullandığı simgeler olan exlibrisler, 19 ve hatta 20. yüzyılda sanatsal değer taşımaya başlamışlardır. Çok uzun bir geçmişe sahip olduğunu bildiğimiz sanat dalı, yapıldığı döneme ait kültürel, tarihsel özellikleri günümüze taşıması nedeniyle de ilgi çekmekte, sanatçılar ve koleksiyoncular arasında önemli bir degiş – tokuş objesi olarak kullanılmaktadır.

    Türkiye’de Exlibris

    Osmanlı döneminden kalma eserler ve basılı kitaplarda mühürleri bir mülkiyet işareti olarak görüyoruz. Mühürler exlibris tipine girmemekle birlikte, ait oldukları kişilerin orijinal kaligrafik yapılarıyla amblem veya logotaypları olarak bir bakıma exlibrisler ile aynı işlevi görmüşlerdir

    Türkiye’de exlibrisin tanınması, Batı aracılığıyla olmuştur. Avrupa ülkelerinde yaygın olarak kullanılan Exlibris kitapları ülkemize ikinci el satışla girmiş, bu kitapların sahipleri öldüğünde akrabaları tarafından kütüphanelere bağışlanarak mağazalara satılmıştır. Exlibris, yurtdışındaki açık artırmalardan alınan bazı kitaplarda bulunur. Örneğin, Milli Kütüphane, Boğaziçi Üniversitesi ve Yapı Kredi Bankası Kütüphaneleri ve Basın Müzesi’ndeki eski kitapların çoğu exlibris örneği taşımaktadırlar.

     

    Kadinvesaglik.org

     

    Hepimizin İçindeki Kadın: Vianne Rocher

    0

    Bugün sizlerle 2000 yapımı dram/romantik türündeki Chocolat filminin ana karakterini ele almak istedik. Burnumuzda çikolata kokularıyla izlediğimiz bu büyülü filmin kendisi kadar büyülü karakteri Vianne’in hayatını bir gözden geçirelim, hem de bu kadını neden bu kadar çok sevdiğimizi bir kez daha hatırlayalım! Başlamadan, çikolatalarınızı yanınıza almayı unutmayın deriz.

    Kısaca Çikolata

    Vianne, kısa süre önce terk edilmiş bir fırını La Céleste Praline adı verilen enfes bir çikolatacıya dönüştüren yetenekli bir çikolatacıdır. İlgi çeken Vianne, herkesin en sevdiği çikolatayı anlamak için esrarengiz bir güce sahiptir. Şehrin halkının Lent için çikolatadan vazgeçtikleri protestolarına rağmen, Vianne onları doğru bir parça ile cezbeder  onların en sevdiği çikolataları bulup, “bu sizin en sevdiğiniz tür” diye ikna eder. Kasaba sakinleri, Vianne’nin bu gücü karşısında daha fazla direnemezler. Ancak bu konuda herkesin mutlu olduğunu söylemek doğru olmaz. Vianne kasabanın kurallarına uymaz, hatta kilisiye bir kere bile gitmez. Bu duruşu rahibi şaşırtsa da, Vianne karşımıza hep dik duruşuyla çıkar.  Bu güçlü kadın ve aşk yaşadığı adam Roux, kasabanın belediye başkanı tarafından adeta düşman gibi görülür.

    Korkusuz ve Tutkulu: Vianne

    Vianne Rocher, romanın baş kahramanı, küçük, yalıtılmış, Fransız bir kasaba olan Lansquenet’i yöneten aşırı muhafazakâr kliklerle kafalarından korkmayacak, özgür, özgür ruhlu, güçlü bir bekar bir anne. Vianne, insanların söylediği şeyleri dinlemek için doğal bir empati ve bir şöhrete sahip olmasıyla beraber, yanlış anlaşılmış ve marjinal topluluk üyelerini kendisine çeken bir yetenek aynı zamanda. Bu hali, yaşadığı kasaba halkından hem saygı hem de öfke kazanmasına neden oluyor.

    Vianne şehre geldiğinde, duyusal zevklerden uzak durulan, geleneksel bir zaman olan Lent mevsiminde Chocolaterie açmak için kasabaya geliyor. Bu durum, Curé Francis Reynaud’u, kasabanın papazı ve kasabanın fiili hükümdarını uyarıyor ve bir bakıma onlarda endişeye yol açıyor. Sakin ve toplanmış dış cephesine rağmen, Vianne, sağlam duruşu ile izleyicilerin kendine hayran olmasını sağlıyor. Sahi, bir kırmızı paltolu kadın ve elinden tutan küçük kıza, kim hayran kalmaz ki?

     

    Kadinvesaglik.org

    İnsanlar Neden Koşar?

    0

    Neden koşuyoruz? Ne oldu da koşmayı bu kadar sever olduk? Hâlbuki ekmek almak için bile bakkala arabayla giden bir toplumduk biz, ne değişti? Bunun büyük bir soru olduğunun farkındayız yani, “insan neden koşar?” sorusunun. Sadece sizlerle birlikte biraz beyin fırtınası yapmak istedik. Benzer bir merakla, Christopher McDougall’da TEDxPennQuarter’daki konuşmasında, Koşmak için mi yaratıldık? diye sormuş.

    Bunun cevabı yaşa göre değişebilir elbette çocukların yanıtı, “çünkü eğlenceli” olacaktır muhtemelen. Yetişkinlerin ise cevap yelpazesi çok geniş.  İşte cevaplar;

    • Zayıflamak
    • Yardım etmek
    • Zihnimi susturmak
    • Sağlık için
    • Hayatta kalma motivasyonum
    • Sevgilim koşuyor. Ne yapayım mecburum, yalnız mı bırakayım.
    • Arkadaş edinmek
    • Bir gruba dahil olmak
    • Gezmek görmek
    • Stres atmak
    • Kendimle yarışıyorum
    • Bir şeylerden kaçıyorum, iyi geliyor
    • Psikolojime iyi geliyor, mücadele gücümü artıyor
    • Dayanıklı ve güçlü hissediyorum

    İnsan dört ayaklı birçok memeliden yavaş koşuyor. Ama konu uzun mesafe olunca, çoğundan daha dayanıklıyız. Terlediğimiz ve az tüylü olduğumuz için vücudumuz hızlı soğuyor. Bu özelliğimiz evrim sürecinde hayatta kalmamızı sağlamış. Bu ispatlanmış bir gerçek, İngiltere Galler’deki ‘İnsan Ata Karşı Maratonu’nda iki kez atları yenmişiz. Atlar kadar hızlı koşmasak da uzun koşabilme yetimiz sayesinde süre bazında onları geçmişiz.

    Ayrıca tarihte koşuculuğu ve iz sürücülüğüyle çok ünlü uygarlıklar da var.  Afrika’daki Kalahari ve Meksika’daki Tarahumara kabilesi bugün bile, avcılığın bu en ilkel yöntemiyle, koşmak ile, hayatta kalıyor. Hepimiz dünya vatandaşı olduğumuza göre, bize onlardan kalan bu harika mirasın son senelerde; spor yapmak, zayıflamak ve yardım kuruluşlarına katkı sağlamak gibi nedenlerle öne çıktığı bir gerçek.

    Peki koşmayı sürdürmemize neden olan şey ne?

    Birçok insan koşmayı hayat biçimi haline getirmiş durumda. Neredeyse her akşam ya da sabah belli sürelerde koşuyorlar. Kısıtlı olan zamanlarını buna harcıyorlar. Kimi işten çıkar çıkmaz koşu kıyafetlerini üstüne geçiriyor kimi sabah uykusundan feragat ediyor. Üstelik sakatlanma riskine ve koşu boyunca yaşadığı acılara rağmen.

    Acının kimyası

    Acı ile zevk arasındaki bağlantı insan biyolojisinin kökeninde var. Acı hissi merkezi sinir sisteminde endorfin salgılanmasına neden olur. Bunlar mutluluk ve zindelik hissi veren, morfin türü afyonlu ilaçlara benzer şekilde çalışan ve acıyı bloke eden proteinlerdir. Elbette koşanlar, bu tadı alanlar, bahsettiğimiz şeyi iyi bilir. Vücut yoğun efor gösterdiğinde laktik asit salgılar. Bu, oksijen azlığında glikozun parçalanması sonucu oluşan bir yan üründür. Asit, kaslardaki ağrı alıcılarını rahatsız eder ve bu alıcılar bu hissi omurgadan elektrik mesajları yoluyla beyne iletir. Bu sinyaller bacaklarda yanma hissi olarak yorumlanır ve koşan kişiyi durmaya veya yavaşlamaya yöneltir.

    Sonra sinir sisteminin kontrol merkezi olan hipokampüs harekete geçer. Beynin denizatı şeklindeki bu kısmı, ağrı sinyallerine endorfin salgılanması emriyle cevap verir. Bu proteinler beyindeki opioyid reseptörlere tutunarak ağrı sinyallerinin aktarılması ile ilgili kimyasalların salgılanmasını engeller. Böylece ağrı bloke edilir. Fakat endorfin daha da ileri giderek beynin limbik ve prefrontal bölgelerini harekete geçirir. Bu bölgeler aşık olunduğunda ve müzik dinlerken aktif hale gelen bölgelerdir. Yani aynı şekilde beyindeki opioid reseptörleri saran morfin ve eroin gibi uyuşturucuların sağladığı türden bir ağrı ve acı sonrası iyi his hali yaratır.

    Bu arada yoğun egzersiz de vücudun diğer ağrı kesicisi olan anandamidi harekete geçirir. “Mutluluk kimyasalı” olarak da bilinen bu madde ağrı sinyallerini bloke etmek için beyindeki kanbinoid reseptörlerini sarar ve esrar türü uyuşturucular gibi hoş bir his yaratır. Acıya karşı salgılanan adrenalin de koşan kişinin kalp atışını artırarak ayrı bir heyecan katar.

    Araştırmacılara göre; bacaklardaki yanma hissinin insanı vücudu aşırı zorlamaktan alıkoyduğu sanılıyor. Öte yandan atletlerin duyduğu mutluluk hissi de atalarımızın uzun av maratonlarındaki ağrıya dayanmasını sağlamış. Ağrı sonrası rahatlama hissinin ise, insanları yaralanma anında sorunla baş etmek üzere evrilmiş bir özellik olduğu düşünülüyor. Belki de hayatta kalmak, sağlıklı ve mutlu olmak için aklımıza değil kaslarımıza daha fazla mı güvenmeliyiz? Ne dersiniz?

    Herkesten Önce Okumanız Gereken Eylül Kitapları

    0

    Hepimiz, okumaya zaman ayırmak için bir gayret göstermeye çalışıyoruz, orası kesin. Bununla beraber, hem kült kitapları okuyalım hem de sosyal yaşamımıza zaman ayıralım derken güncel kalabilmek de o kadar kolay değil. Bu nedenle Eylül ayında en çok ses getiren kitaplarla sizi buluşturmak istedik. İşte okuduğunuza pişman olmayacağınız 6 Eylül kitabı sizlerle…

     

     

    Kadinvesaglik.org

    Bir Şeytan ya da Dahi: Steve Jobs

    0

    Hepimiz büyük iş adamlarının başarısının gölgesinde kalan hayatlarını merak etmişizdir. Üstelik bir de bu adam, Steve Job ise. Lisa Brennan Jobs, bu merakımızı yeni çıkardığı kitabı ile gideriyor. Üstelik büyük iş adamının hiç bilinmeyen yönlerini ortaya sererek…

    1 trilyon dolarlık piyasa değerine ulaşan ilk teknoloji şirketi olan Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un hayatıyla ilgili yeni ayrıntılar ortaya çıktı. Lisa Brennan Jobs, babası ile zor bir ilişki yaşadığı hakkında yazdığı “Small Fray” kitabında, babasının eski hayatına ışık tuttuğunu belirtti. Ünlü kadın, babasını Apple’ın kurucusu olan başarılı bir iş adamı olarak tanımlamasının yanı sıra, bir şeytan olarak da tanımladı.

    Jobs, Başarı ile Şeytanlaştı mı?

    Steve Jobs’un Chrisann Brennan ile birlikteliğinden dünyaya gelen Lisa, yeni çıkan kitabında babasının hiç bilinmeyen yüzlerini anlattı. Babası ile yaşadığı ilişkinin oldukça karmaşık olduğunu savunan Lisa, “varlığım onu mahvediyordu” gibi ağır cümleler ile konuştu. Lisa’ya göre babasına yakın olmak ona ne kadar huzur verir ise versin, babasının onu reddedişinin arkasında durdu. Jobs’un onun için bir güven kaynağı olmasının yanı sıra, babasınının ondan sakladığı sırların birçoğunu onun ölümünden sonra öğrendiğini söyledi.

    Steve Jobs ve Lisa’nın annesi Chrisann Brennan’ın birlikteliklerinin evlilik dışı olması nedeniyle, Lisa, babasının annesini ve kendisini kolaylıkla reddedebildiğini söylüyor. İsminin nasıl bulunduğuna kadar (bir parkta annesi ve babası otururken karar vermişlerdi) bilgi sahibi olan Lisa, babasını sadece iyi yönleriyle hatırlayamıyor.

    Kızının Tuvalet Gibi Koktuğunu Söylemesi

    Lisa’nın bahsettiği en baskın anılardan biri, kullandığı parfüm nedeniyle babasının tuvalet gibi koktuğunu ima etmesi oldu. Jobs, kızı Porsche’sini istediğinde vermemesi ve ona “hiçbir şeyi alamayacaksın” demsiyle de şaşırtan iddaların baş kahramanı olmaya devam ediyor. Kızına olan ani çıkışları, onu hiçbir zaman kabullenemeyişi, Lisa’nın en güçlü iddiaları olarak tüm dünya basınında yer etmiş durumda. Bizlerse bu konudaki son kararı sizlere bırakıyoruz.

    Peki Steve Jobs Kimdi?

    Steven Paul Jobs, Apple’ın kurucu, yönetici ve başkanı olan Amerikalı bir mucit, tasarımcı ve girişimcisi olarak bilinmekteydi. Apple’ın iPod, iPhone ve iPad gibi devrim niteliğindeki ürünleri artık modern teknolojinin gelişimini dikte etmekteydi. Üniversiteden ayrıldı ve 1976 yılında Steve Wozniak ile birlikte Apple’ın kurucu ortaklarından önce farklı arayışlarla deneyler yaptı. 1985 yılında şirketten ayrıldı. Pixar Animation Studios’u başlattıktan sonra Apple’a on yıldan uzun bir süre sonra geri döndü. Jobs, pankreas kanseri ile uzun bir savaşın ardından 2011 yılında öldü.

     

    Kadinvesaglik.org

    Suluboya’nın Heyecanlı Dünyası

    0

    Suluboya kendi içinde naif fakat heyecan yaratan bir resim tekniği. Biraz inatçı ve biraz başına buyruk. Renkler birbiri içine girip bambaşka etkiler yaratıyor, pek sözden anlamıyorlar. Kontrolü seven biriyseniz yandınız. Ama bu halinizden şikayetçiyseniz, müjdemiz var. Suluboya, sizi farkında olmadan iyileştirecek.

    Suluboya Tekniği’ne başlayanlar için İpucu

    En önemli tavsiye, Cesur olun. Renkleri ve özellikle de suyu bol kullanın. Aman çizginin dışına taştım, olmadı bu resim deyip sakın atmayın. Onu bambaşka bir şeye dönüştürebilirsiniz. Diğer ayrıntılarsa;

    • Suluboya ıslak olduğu zaman renkler koyu görünecek, kurudukça renkler soluklaşacaktır. Bunu dikkate alıp daha koyu ya da tekrar tekrar boyamak (gölgelendirmeler) için daha ince boya sürerek istediğiniz rengi elde edebilirsiniz.
    • Suluboya çok hızlı kurur. İstediğiniz rengi yakalamak için önce kağıdınızdan ayıracağınız küçük bir parçada deneme yapın. Ayrıca bir kenarda kullanacağınız boyaları hazır edin. Kağıt sizi beklemez.
    • Suluboya suda çözünür olduğu için, ıslak bir fırça yardımıyla tekrar üstünde değişiklik yapabilir, rengini koyultup ya da açabilirsiniz. Bunu yaparken dikkatli olmak gerekiyor. Çok fazla fırçalama yaparsanız kağıdın yüzeyine zarar verirsiniz.
    • Suluboya şeffaftır. Bu nedenle hataları gizlemek zordur.
    • Suluboyada beyaz rengi kağıdın beyazlığından elde edersiniz. Suluboyada açık renklerden koyu renklere doğru gidilir.
    • Eğer fırçada sizin istediğinizden fazla boya yüklendiyse temiz bir bez yardımıyla boyayı emdirebilirsiniz.
    • Suluboya kağıtlarının çok çeşidi var. Kağıdın kalınlığı, yüzeyinin pürüzlü olup olmadığı ya da beyazlığı sizin tercihinize bağlı. Zamanla kendinize en yakın kağıt ve boyayı bulursunuz, endişelenmeyin.
    • Boyamak istemediğiniz beyaz bırakmak istediğiniz alanları maskeleyebilirsiniz. Öncelikle sıvı maskeleme malzemesini küçük bir alanda deneyin ve kağıdın yüzeyini bozup bozmadığına bakın.

    Gerekli malzemeler ve tavsiyeler

    Fırça

    Samur ya da sentetik fakat suluboya için üretilmiş olması gerekiyor. Fırçalar ebatlarına göre fiyatlandırılırlar. O nedenle seçerken her fırçanın ayrı bir fiyatı olduğunu unutmayın. Yuvarlak ve düz uçlu olarak küçük, orta ve en büyüğe yakın bir ebatta almalısınız. Özellikle birkaç tane küçük boy serisi alın, ince çalışmalar için lazım olacak.

    Boya

    Bu işten keyif almak isteyenlere ve yeni başlayanlara 12’li setler gayet uygun. Daha profesyonel bir renk ve çalışma isterseniz elbette Winsor & Newton Cotman, Royal Talens Vangogh ya da Schmincke Akademie serisini alabilirsiniz.

    Palet

    Alacağınız boya setinin palet olarak tasarlanmış kapağı işinizi görür. Daha özgür çalışmak istiyorum derseniz, bolca gözü olan ve ortada 2 yada 3 adet karıştırma alanı olanları tercih edin.

    Su kabı

    Kirli ve temiz olarak iki su kabı kullanılır. Bu bir bardak veya kavanoz da olabilir. Seçim sizin özgürsünüz.

    Kaliteli suluboya kağıdı

    Bu teknikte asla normal kağıt kullanılmaz. Kağıdın kalitesi resminizi etkiler. Özel üretilmiş kâğıtlardan bolca alın ve onları küçük parçalara ayırın. Uzun süre sizi idare eder.

    Kağıt havlu

    Peçete de kullanılabilir ancak ucuz peçeteler suyla temasta hemen dağıldığından hemen dağılıyor. Bu yüzden rulo olarak satılan kağıt havlular kullanın. Fırçayı temizlemek için bolca kullanacaksınız.

    Kurşun kalem ve karakalem silgisi

    Suluboya yapmadan önce mutlaka ön çizim yapılır. Bu nedenle sivri uçlu fakat yumuşak bir kurşun kaleme ihtiyacınız olacaktır. Çok bastırmadan çizmeyi unutmayın, sonra izi çıkınca keyfiniz kaçar.

    Kağıt bant

    Kağıdınızın bir kısmını paspartu olarak ayırmanızı ve kağıdınızı zemine sabitlemenizi sağlar.

    Sudan etkilenmeyen bir altlık

    Resim yaparken boyalardan ve sıçrayan sulardan kağıdınıza iz çıkmaması için gerekli.

    İyi ışıklandırılmış bir çalışma masası

    Işığınızın spot olarak tek bir noktadan değil dağılarak gelmesi önemli. Uzun floresan yada led ışıkları tercih etmek daha mantıklı olabilir.

    Maskeleme sıvısı

    İşe başlarken yanınızda bulundurmanız gereken başlıca malzemelerden birisi.

    Resim tekniği açısından zorlu bir çalışma olsa da suluboyanın seveni pek çok. Son zamanlarda açılan atölyeler onu hayatımıza yeniden sokmayı başardı. 80 ve 90 yıllarda sadece patates baskısı için harcadığımız zavallı suluboyalar artık kıymetli, çok daha fazla ilgi çekici. Bizce üzerinde çalışmaya ve denemeye değerler.

    Salem Cadılarının Hikayesi

    0

    Geçmişte yaşanmış, keşke hiç olmasaymış dediğimiz olaylardan biri de Salem Cadı’ları hikayesi. Zavallı masum kadınlar, cadı oldukları gerekçesiyle idam edildiler ve işkenceye maruz kaldılar.

    2005 yılında hayata veda eden ABD’li yazar Arthur Miller’ın kaleme aldığı The Crucible eseri aynı adla sinemaya uyarlandı. Biz de adı, Cadı Kazanı olarak geçen film de Daniel Lay Lewis oynuyor. Olaylar ve isimler gerçek mi bilinmez ama o dönemle ve kurulan mahkemelerle ilgili fikir sahibi olmak isterseniz kitabı okuyabilir ya da filmi izleyebilirsiniz.

    Gelelim, Salem Cadı’larının Gerçek Öyküsüne

    Salem zengin bir kasabayla bir çiftçi köyü olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Bu iki zıt taraf sürekli bir çatışma halindeydi. kent ticaret ve sanayiyle, köydekiler ise tarımla uğraşırdı. Köydekiler puritandılar ve dinlerine çok bağlılardı, ayrıca cadılardan da çok korkarlardı. Cadılığın simgesi, dans etmek, şarkı söylemek, oyun oynamak türünden aktivitelerdi. Hatta çocukların bile oyun oynamasına izin verilmezdi, kız çocuklar annelerinin yanında dikiş nakış, yemek yapmayı öğrenirlerdi, erkek çocuklar da babalarına tarımda yardım ederlerdi.

    Bu cadı avlarını anlayabilmek için öncelikle cadılık suçlamalarının ilk ortaya çıktığı zamanı incelemek gerekli. 17.yüzyılda yeni başlayan frengi salgını ve savaşan kabileler tarafından saldırıya uğrama tehlikesi, bu olağandışı şüphe ve korkulara çok iyi bir zemin hazırlamıştı.

    1688’de, Glower ve Goodwin adlı iki kadının arasındaki tartışmadan sonra, şiddetli kavgayı izleyen Goodwin’in çocuğu, yerde kıvranmaya başladı. Glower, koyu bir Katolik olmasına rağmen, cadılıkla suçlandı ve idam edildi. 1689’da köylüler kendi kiliselerini kurma ve eski bir tüccar olan saygıdeğer samuel parris’i başkanları olarak seçme hakkını kazandılar. Başkanın katı tavırları ve sınırsız gibi görünen tazminat talepleri onu popüler yapmıştı. Bir çok köylü parris’i başkanlıktan atmak için yemin ettiler ve Ekim 1691’de onun maaşına katkıda bulunmayı kestiler.

    Ailelerini boğan bu gerginlikten bir kaçış yolu arayan Parris’in 9 yaşındaki kızı Betty ve onun kuzeni Abigail Williams, Barbados’dan bir köle olan Tituba tarafından anlatılan büyüleyici hikayelerin keyfini çıkarıyorlardı. Kızlar bu çok güzel ve yasaklanmış eğlenceyi paylaşmak için birkaç arkadaşlarını da davet etmişlerdi. Tituba’nın dinleyicileri, o geleceği söylemekten bahsederken, dikkatle dinlediler.

    1692’de Salem Köyü’nün başkanı Samuel Parris’in yeğeni ve kızı hastalandı. Betty bir çeşit kriz, bir sarsıntı içindeydi. Abigail Williams ve kızların arkadaşı Ann Putnam’da da aynı belirtiler gözlemlenmişti. Doktorlar ve rahipler korku içinde kızların eğilip bükülmelerini, kendilerini sandalyelerin altına saklamalarını ve anlamsız şekilde bağırmalarını izlediler. Bu olağandışı tablo, doğaüstü bir açıklamayı beraberinde getirdi. Puritanlar kızların büyülendiğini öne sürdü. Parris ve diğerleri tarafından kışkırtılıp, işkencecilerinin adını verdiler; Sarah Good adındaki bir dilenci ve Tituba. Her iki kadın da çevresiyle uyumlu olmayan insanlardı. Osburn masum olduğunu söyledi. Good da aynısını yaptı, ama Osburn’ü suçladı. Tituba 1692’nin mart ayında itirafta bulundu: “şeytan bana geldi ve ona hizmet etmemi teklif etti.” köylüler, Tituba siyah köpeklerden, kırmızı kedilerden, sarı kuşlardan ve beyaz saçlı bir adamın, Tituba’ya şeytanın kitabına imza atmasını buyurmasından bahsederken, büyülenmiş bir şekilde oturuyorlardı. Birkaç tane keşfedilmemiş cadının bulunduğunu ve onların Puritanları yok etmeye ant içtiklerini söyledi. bu cadıları bulmak sadece Salem için değil, tüm Massachusetts için bir haçlı seferi haline gelmişti. Bu cihatın bir sancıya dönüşmesinden ve cadı avcılarının, kurbanlarından çok daha ölümcül olduğunun kanıtlanmasından önce, Ann Putman, hikayenin muhtemelen en önemli kahramanlarından bir tanesiydi. Zengin histerik ve “sirk kızları”na katılan kadına kıyasla onun hakkında çok fazla detay bilinmiyor.

    1692’nin mayıs ayında Salem cadı avı başladı. Cadı olduğu idda edilen martha cory’e yapılan suçlamalar sırasında, kızlar cadı olduğu idda edilen kadının kendi ellerini büküp, kızları fiziksel olarak incitebileceğini öne sürdüler. Kızlar ayrıca, öbür mahkeme odasındayken, bayılıp, eğilip, bükülüp, başka dramatik yollar denediler. Kızlardan bir tanesi hayali bir kanıtı olduğunu öne sürdü, başka bir deyişle sadece kızın algılayabildiği, insanlara görünmez olan bir hayalet yada kötü bir ruh. İnanılmaz şekilde, bu kanıtlar kanunen cadılık yapıldığı yönünde yeterli bulundu. Bu kızlar sözde işkence görmüş ve ele geçirilmişlerdi.

    1692 Haziran’ında, özel Oyer ve Terminer mahkemesi Salem’e geldi ve cadılıkla ilgili olayları dinledi. William Stoughton’un başkanlığında, bir yargıç ve jüriden oluşuyordu. İlk suçlanan Bridget Bishop, suçlu bulunarak 10 Haziran’da asıldı. 1692’de 19 “cadı” Gallows Hill’de asıldı ve Giles Cory adındaki kendini savunup, kurtulmak için yalvarmayan bir sanığa ölümüne işkence edildi. Aralarında hapiste ölen bir çocuk da bulunan beş kişi öldü. Mahkemenin otoritesini anlamadığı, savunma yapmadığı gerekçesiyle de bir adam, büyük bir taşın altında ezilerek öldürüldü. Tituba önce hapse atıldı, sonra da Salem köyünden sınır dışı edildi.

    Sonradan otorite olan insanlar ve halk, cadı avının kontrolden çıktığını fark ettiler. 3 Ekim 1692’de Harvard Koleji’nin en meşhur başkanı Mather, şöyle konuştu: “on tane maznun cadının kaçmasındansa, bir tane masum insanın suçlanması daha iyidir.” Vali William Phips bu cadı vakalarından iğrenmişti artık ve bu çılgınlığa bir son vermek istiyordu. Mahkemeye başvurarak, hayali kanıtların geçerli olmamasını sağladı. Bu yeni mahkeme zanlıların 56’sından sadece 3’ünü suçlu buldu. Mayıs 1693’te Phips hala cadılık suçlamalarından dolayı hapiste olanlardan ve asılmayı bekleyen 5 kişiden özür diledi. Salem cadı avı, sona erdi.

    İnsana kötü bir masal gibi gelen bu tatsız hikayeyi, yolunuz bir gün Amerika’ya düşerse, Salem Massachusetts’de bulunan Müzeyi ziyaret ederek yad etmek isteyebilirsiniz belki.

    Tarihteki İlk Aşk Mektubu

    0

    Dünyanın ilk aşk mektubu nerede yazıldı, biliyor musunuz?
    Burada, bu topraklarda! Evet, yanlış okumadınız. Bu gezegenin en romantik kadını bizden biri.

    Philadelphia Üniversitesi profesörlerinden Hermann Volrath Hilprecht, 1889-1900 arasında Mezopotamya’nın Niffer Vadisi’nde yaptığı kazı sonucunda üzerinde çivi yazısı olan bir levha buldu. Bu levha 58 yıl sonra okunabildi. Sümer tarihinin anlaşılmasını sağlayan ve bizim için çok kıymetli bir başka kadın, Sümerolog Muazzez Çığ ile Hatice Kızılay tarafından Türkçe’ye çevrildi. Böylece dünyanın en eski aşk mektubu olduğu ve 4 bin 500 sene önce hüküm süren Kral Su-Sin’in eş olarak seçtiği rahibe tarafından yazıldığı ortaya çıktı.

    Mektubunun yazılma hikayesi

    Milattan önce 2500’lü yıllarda Mezopotamya’da yaşayan Enlil isminde Sümerli bir rahibe, Kral Su-Sin’e aşık oldu. Hayat bu ya, Sümerlilerin yeni sene bayramında, tesadüfen kralın gözüne çarparak dikkatini çekti ve onunla evlendi. Tam da evlendiği gün sevgilisi krala, düğün hediyesi midir bilinmez ama bir şiir yazdı. Gerçek sevginin sembolü olarak günümüzde kabul gören şiir, o zamanlarda sarayda çok beğenildi. Daha sonra o devrin en ünlü müzisyenleri tarafından bestelendi ve kısa zamanda halk arasında yayıldı.

    Dünyanın ilk aşk şiiri

    Güveyi, kalbimin sevgilisi,
    Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı
    Beni büyüledin,
    Senin önünde titreyerek durayım,
    Güveyi, seni okşayayım,
    Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur,
    Bağışla bana okşayışlarını,
    Benim beyim Tanrım,
    Benim beyim baygınlığım,
    Enlil’in kalbini memnun eden Su-Sin’im,
    Bağışla bana okşayışlarını.

    Güzel bir rahibenin 4500 sene önce bir krala çivi yazısıyla taşlara kazıdığı  dünyanın ilk aşk mektubu, İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunuyor. Eğer duygularınızı dökmek için ilhama ihtiyacınız varsa ya da sevdiğinize özel bir gün hazırlamak isterseniz, buraya uğramayı ihmal etmeyin. Belki de aranızda yoğun bir elektrik olan ama size açılamayan, bir türlü adım atamayan bir arkadaşınız vardır. Böyle yerler sihirlidir. İçinizde bir yerlerde duran, farkında olun olmayan, duygularınızın dışa dökülmesine vesile olur.

    Aşk’ın tesadüfleri sevdiği de bir gerçek. Mektubun keşfindeki rastlantısallık aslında geçmişten günümüze çok sayıda izler de taşıyor. Birçok filme ve şarkıya konu olduğu gibi gerçek hayatta da yaşanan akıl almaz aşk hikayeleri var. Son zamanların en popüler hikayelerinden biri Ayşe Arman’ın yaptığı bir röportaj sayesinde ortaya çıktı. 1970’li yıllarda başlayan bir Türk kızı ile Rum gencinin yeniden kavuşmasını ve onların çocuklarına da benzer duyguları yaşatan inanılmaz bir hayat hikayesi. Okumadan geçmeyin deriz. Aşkla kalın.

    Hamileyken Tüketmeniz Gereken 10 Besin

    0

    Hamileliğiniz sırasında sizi strese sokabilecek birkaç şey vardır, fakat hiçbirimiz yemek bunlardan biri olsun istemeyiz  Ne yazık ki, duyduğunuz tüm tavsiyeler – arkadaşlardan, aileden ve bazen yabancılardan bile – hamilelik sırasında neyin güvenli ve neyin yanlış olduğunu ispatlamaz… Çünkü kulaktan dolma bilgilerin her zaman sağlıklı olmayacağını biliyoruz. Bu yüzden, yemek için neyin iyi olduğunu merak ediyorsanız (ve en sevdiğiniz yiyecekleri dokuz ay boyunca hazırlamanız gerekip gerekmediğini), gelin bir önerilerimize göz atın.

    Kırmızı Çizgiler: Ne Yememeliyiz?

    Tavsiyelerimize gelmeden önce, hamilelikte yemenin çok sağlıklı olmayacağı besinlerle başlayalım. Bunlardan biri çiğ yumurta. Çiğ yumurtayı özellikle spor yapan kadınlar tercih etse de, Sezar salata sosunda veya mozaik pasta gibi tatlılarda da çiğ yumurta bulunuyor. Yumurtaların (hem yumurta sarısı hem de beyaz) tamamen pişmediği bir yemekleri yememeye özen gösterin.

    Bir diğer tavsiye edilmeyen besin ise suşi olacaktır. California ruloları ve diğer pişirilmiş ürünler hariç, suşi güvenli değildir çünkü hastalığa neden olan parazitleri içerebilir. Ayrıca hamile kadınlar pastörize edilmemiş meyve sularından da uzak durmalı. bugün marketlerde satılan süt ve meyve sularının çoğu pastörize edilmiş olsa da, hala raflardaki bazı markalarda mevcut değil. Bu yüzden meyve suyu satın alırken pastörize edilip edilmediğine dikkat edelim.

    Gönül Rahatlığıyla Yenebilecek Besinler

    Bu süreçte vücudunuzun vitaminlere ve minerallere daha fazla ihtiyacı olacağından yemenizin, siz ve bebeğiniz için oldukça iyi olacağı 10 besini sizler için listeledik.

    1. Tatlı Patates

    Tatlı patatesler, vücudunuzda A vitamini haline dönüşen bir bitki bileşiği olan beta-karoten açısından çok zengindir. A vitamini, çoğu hücre ve dokunun büyümesi ve farklılaşması için gereklidir. Ayrıca sağlıklı fetal gelişim için çok önemlidir. Ancak, aşırı miktarda yendiğinde toksisiteye neden olabilecek çok yüksek miktarda hayvansal kaynaklı A vitamini kaynaklarından kaçınmaya da dikkat etmelisiniz.

    2. Somon

    Somon, temel omega-3 yağ asitleri açısından çok zengindir. Ancak somon faydalarıyla bilinse de, hamile kadınlar da dahil olmak üzere çoğu insan diyetleri ile neredeyse omega-3 almaya dikkat etmiyor diyebiliriz. Yine de, hamilelik, somona bütçe ayırmanız adına iyi bir neden olabilir. Fakat bununla beraber; uzmanlar hamilelikte haftada ikiden sık balık tüketimini onaylamıyor. Buna da dikkat etmenizin faydası olacaktır.

    3. Yumurta

    Bütün yumurtalar inanılmaz besleyici ve genel besin alımınızı arttırmanın harika bir yoludur. Ayrıca beyin sağlığı ve gelişimi için gerekli olan temel besin maddesi olan kolin içerdiklerinden sağlıklı beslenmenin olmazsa olmaz besinlerinden biri olacaktır.

    4. Brokoli ve Yapraklı Yeşillikler

    Brokoli ve yapraklı yeşillikler, hamile kadınların ihtiyaç duyduğu besinlerin çoğunu içerir. Ayrıca kabızlığı önlemeye veya tedavi etmeye yardımcı olabilecek lif açısından da zengindirler. En önemlisi de, bu yeşillikler düşük riskini engellemede önem taşıyıcıdırlar.

    5. Yağsız Etler

    Hamilelikte yararları yadsınamayacak bir diğer besin yağsız etler. Biliyoruz ki yağsız et, yüksek kaliteli bir protein kaynağıdır. Sığır eti ve domuz eti, hamilelik sırasında önemli besinler olan demir, kolin ve B vitaminleri açısından da zengindir.

    6. Balık Yağı

    Balık yağında D vitamini için çok yüksektir, bu nedenle düzenli olarak deniz ürünleri yemeyen veya omega-3 veya D vitamini takviyesi kullananlar için çok yararlı olabilir. Tek bir porsiyon (bir çorba kaşığı veya 15 ml) balık yağı, gerekli miktarda omega-3 yağ asidi, D vitamini ve A vitamini sağlar. Balık karaciğeri yağı, deniz ürünleri yemeyen kadınlar için özellikle önemlidir.

    7. Kabuksuz Meyveler

    Meyveler su, sağlıklı karbonhidrat, C vitamini, lif ve antioksidanlar ile doldurulur ve genellikle vücudunuzun demiri emmesine yardımcı olan yüksek miktarda C vitamini içerir. Ayrıca Meyvelerin nispeten düşük bir glisemik indeks değeri vardır, bu nedenle kan şekerinde büyük dikenlere neden olmamaktadır.

    8. Kepekli Tahıllar

    Tam tahıllar lif, vitamin ve bitki bileşikleri ile doldurulur. B vitaminleri, lif ve magnezyum açısından da zenginlerdir. Bunların hepsi hamile kadınların ihtiyaç duyduğu değerler olduğundan, kepekli tahıllar da mutlaka tüketilmesi gerekenler listesinde.

    9. Avokado

    Avokado, yüksek oranda tekli doymamış yağ asitleri, lif, folat ve potasyum içerir. Fetal sağlığın iyileştirilmesine ve hamile kadınlarda sık görülen bacak kramplarının rahatlatılmasına yardımcı olacaktır.

    10. Kurutulmuş Meyveler

    Kurutulmuş meyveler genellikle kaloriler, lif ve çeşitli vitamin ve minerallerde yüksektir. Tek parça kurutulmuş meyve, sadece tüm su olmadan ve çok daha küçük bir formda, taze meyve gibi aynı miktarda besin içerir. Bu nedenle, bir kurutulmuş meyve porsiyonu folat, demir ve potasyum dahil olmak üzere birçok vitamin ve mineralin tavsiye edilen alımının büyük bir yüzdesini sağlayabilir.

    Ve tabii ki, su

    Suyun faydalarını nasıl anlatsak az. Ancak özellikle hamilelik sırasında kan hacminiz arttıkça su içmenin önemi artacaktır. Su, uygun hidrasyon ayrıca kabızlık ve idrar yolu enfeksiyonlarını önlemeye yardımcı olabilir.

    Unutmayalım ki, hamilelik sırasında ne yediğinizi, enerjinizi de etkiler. Ayrıca bebeğinizin sağlığını ve gelişimini doğrudan etkileyebilir. Kalori ve besin ihtiyaçları arttığından, besin açısından yoğun ve sağlıklı besinler seçmeniz çok önemlidir. Hamilelik sırasında kilo almak normaldir, ancak bunu sağlıklı bir şekilde kazanmak önemlidir. Bu size, bebeğiniz ve hamilelikten sonra sağlığınız için fayda sağlar. Bu yüzden, hamilelik sürecinde yediklerinize dikkat etmek hem size hem de bebeğinize oldukça faydalı olacaktır.

     

    Kadinvesaglik.org

     

     

     

     

     

    Oje Sürme Sanatı

    0

    Manikürümüz pedikürümüz her zaman olmasa bile, biz kadınlar ojesiz yapamıyoruz. İlkokul çağlarımızdan yaşlılığımıza kadar tırnaklarımızda oje olmazsa olmaz bir aksesuar bizler için. French ojesinden, nail artlara kadar uzanan kocaman bir yelpazemiz var üstelik. Adı üstünde, ona Nail Art bile demişler! O zaman kusursuz ojeli tırnaklar için neler yapmamız gerek, beraber göz atalım.

    1. İlk olarak, hangi renk ojeyi tercih edecek edersek olalım; iyi bir Base Coat’a yani bir baz cilaya ihtiyacımız var. Cilanın önemi, hem tırnağınızı ojeden korumada hem de ojenizin pürüzsüz bir zemine sürülmesinde gizli. Eğer bir baz cilaya sahip değilseniz, onun yerine bir tırnak üstü cilası da tercih edebilirsiniz.

    2. Ojenizi sürmeden önce kütiküllerinizi (tırnak etlerinizi) temizlediğinizden de emin olun. Ojenin uygulaması ile doğrudan ilgili olmasa bile, tırnak etlerinizin temizlenmiş olması ojenin duruşunu oldukça değiştirecektir. Bunun için tırnak etlerinizi keserek alabilir veya bir tırnak eti temizleyici yağdan yardım alabilirsiniz.

    3. Ojeyi sürerken kalın tabaka halinde uygulamamak da başka önemli bir nokta. Kalın uygulanmış oje zor kuruyacağından ikinci kata kolay izin vermeyecektir ve ojenizin çizgi çizgi durma ihtimali olacaktır.

    4. Aslında oje hakkında çok dikkat edilmeyen başka bir nokta, ojelerin saklandığı yer. Eğer ojenizin kullanım süresini arttırmak istiyorsanız soğuk yerlerde (hatta buzdolabınızda) tutmanız en mantıklısı olacaktır. Sıcak havalar, ojenin kalınlaşmasına neden olabileceği gibi ojenin rengini de bozabilir.

    5. Bir diğer dikkat edilmeyen yanlış ise, ojeyi kullanmadan önce çalkalamak. Ojeyi çalkalamak yerine, şişeyi elinizde hafifçe ısıtırsanız ojenizin baloncuk oluşturmasını engellemiş olursunuz.

    6. Uygulama esnasında (tıpkı törpüleme işlemi gibi) ojenizi tek yöne uygulamaya dikkat edin. Önce fırça ile tırnağınızın ortasına bir damla ojeyi bırakın. Sonra aşağıdan yukarıya hareketlerle ojeyi tüm tırnağa uygulayın.

    7. Sürme işlemi bittikten sonra bir süre sıcak sudan, bulaşık deterjanı gibi maddelerden uzak durun! Eğer ojenizin daha kalıcı olmasını istiyorsanız kullandığınız baz rengin üzerine Glitter bir oje de geçebilirsiniz. Böylece ojeniz hem kalıcı hem parlak görünecektir.

    8. Son aşamada Top Coat sürmeyi unutmayın. Top Coat sürmeden önce ojenizin kuruduğundan emin olun. Böylece cila ojenize zarar vermeyecektir. Yaşasın!

     

    Kadinvesaglik.org